Görevde Bulunan Kişiler: Higan Masshi, Ronin Shirou, Morio Fujita Öngörülen Seviye: C Rank Pasiflik Sınırı: 24 saat
Amegakure konutlar bölgesinde, bir apartmanın 4. katında bulunan bir dairede, bir cinayet gerçekleşti. Devriyeler, bunu merkeze bildirdi, ancak bir Jounin'in vakaya dahil olabilmesi için vakit geçecek. Bu yüzden, ortamın bozulmaması ve deliller ile oynanmaması adına bir ön takım gönderilecek. Bu takım sizlersiniz. Olay mahaliine acilen vakit kaybetmeden, devriye platformlarını kullanarak gidecek ve nöbeti devriye takımından devralacaksınız. Olay mahaliine Jounin rütbesinin altında hiçkimse girmeyecek. Ölünün yakınları, olay mahaliine gelebilir. Bu konuyla ilgilenilecek.
Standart bir Ame günü. Sağanak yağış ve kara bulutlar, ardı ardına çakan şimşekler. Ancak havadaki ince kan kokusunu seçebiliyorsunuz, bu da zaten karamsar olan atmosferi daha da boğuyor.
“When you have eliminated the impossible, whatever remains, however improbable, must be the truth.”
Sonunda!..
Görevimi öğrendiğim andan itibaren, içimde sonsuz bir heyecan vardı. Bir cinayet mahalline ilk defa gidecektim. Bir cinayet mahallini ilk defa inceleyebilecektim! Kendi kendime söyleniyordum, şu Ame-chou ne kadar bile; üstüne ne kadar seksi kadındır yahu!.. Benim üstün yeteneklerime uygun bir görevi, bana tahsis etmişti. Eh, yanıma iki tane ağırlık vermişlerdi. Orası ise, benim kendimi sıradanlar ile karşılaştıracağım nokta olacaktı. O an, ne kadar yükseldiğimi görme şansım olacaktı. Ah...
Sonunda.
Shinobi kıyafetlerimi sırtıma geçirdim, shinobi çantamı belime taktım. Otoriteyi belli etmesi için, alın bandımı, kemer tokası olarak belime yerleştirdim. Aynada kendime ikinci bir defa bakmadım. Ruhumun sonsuz dehlizlerinden bir sevinç çığlığı vardı, evet. Ama bu bir cinayetti. Benim için eğlenceli bir şey olduğu kadar, rahatsız edici bir gerçekti de. Birileri ölmüştü. Ve benim geç kalıp, delilleri bozma gibi bir lüksüm yoktu. Bana verilen görevi layığıyla getirme isteği değildi bu. Bu, bir ölüye gösterilen son saygıydı. En azından bunu yapabilirdim.
Üstüme uzun bir palto geçirdikten sonra, dışarıya adımım attım. Gökyüzünün asla görülmediği topraklardaydım. Vadedilmiş topraklarda... Güneş yoktu. Mavi bir gökyüzü yoktu. Sadece ama sadece yağmur vardı. Kara bulutlar... Arada sırada, inanılmaz büyük bir hızla yere düşen şimşekler... Yüksek bir yerde dururken, aşağıya atlayabileceğinizi biliyordunuz. Eh, şu primatlar! Kendini deneme isteği, tabii... Ama bu başka bir şeydi. Daha güçlü, daha... Ortama şöyle bir baktım. Başka günlerden farkı yoktu. Fakat daha da karamsardı, daha da kapalı... Ruhumdaki sonsuz açlık ve heyecana rağmen, öyleydi, inkar edilemez, suçlu bulundu!..
Hızla ilerledim. Vakit kaybetmeye tahammül edemezdim. Devriye platformlarını kullanacak ve maktulün bulunduğu apartmana doğru ilerleyecektim. Maktul... Bunu söyleyeceğimi, yıllar önce, hiç sanmazdım. Ama işte buradaydım. Maktulün yanına gidiyor ve nöbeti, muhtemelen, daha düşük seviyeli takımların elinden almaya gidiyordum. Jouninler gelene kadar, davayı çözmek için vaktim vardı. Neden mi, 'ondan önce' ? Kimse, elinden çöreğinin alınıp yenmesini istemez, asla! Bu da benim için öyle bir şeydi... Belki de, ölüye bir küfürdü ama; n'aparsın?
Hızla ilerledim, apartmana doğru. Durup nefes almadan, dinlenmeden. Ben çok daha bilge ve karizmatik, çok daha sağlam adamların söylediği gibi...
"The game is on."
I am the sin; and the temptation. And the desire. And the pain and the loss.
Künye İsim: Higan Masshi Yaş: 21 Cinsiyet: Erkek Element: Fuuton Seviye: C-Rank Rütbe: Chuunin Alım Gücü: 4 - Orta Düşük Seviyeli (3/10) Kullanılabilir GP: 0
"Ha, ne ?!" Kızgın bir şekilde panoya bakıyordum. "Cinayet !? Hangi soysuz benim şanlı milletimde cinayet işlenmesini sağlıyor ulan ?!" Bu görevi anında almıştım. Bu görev benim için fazla önemliydi. Burada kendi kanımdan olanlar söz konusuydu. Ishi'li Kusa'lı falan değil, AME'li ! Görevin anlattığına göre tek yapmamız gereken soysuzları mekana almamak ve delilleri bozmamak. Ülkem adına, köyüm adınaysa yaparım tabi lan ! Neyse, millet bir tarafa, bu öyle gaza gelinebilecek bir olay değil. Cinayet ciddi bir iştir sonuçta. Bu ortamın bozulmaması için ciddiyetimizi sonuna kadar korumamız gerektiğinin farkındayım. Umarım yanımda gelecek 2 kandaş da bunun farkındadır. Kendi soyumuzdakileri ne kadar ciddiye aldığımızı göstermiş oluruz gavuroğullarına.
Evime yakın bir bölümdeydi, konutların olduğu kısımdaydı cinayet mahali. Jouninin altında kimseyi sokmamamız ve bir Jouninin gelmesini beklememiz gerektiği yazıyor. Her Jounine güvenebilecek miyiz ? Ya Jounin kılığına girmiş birileri olursa arada ? Sonra biz laf yemeyelim. Aramızda sensör tipi biri olaydı güzel olurdu. Belki de vardır, göreceğiz artık. Ayrıca ölünün yakınları olay mahaline girebilecek. Bize bu yakınlar ile ilgili fotoğraflı bilgi verilmesi gerekmez mi ? Biz onların kimin nesi olduğunu nereden bilelim ? Peh, shinobileri böyle göreve atıyorlar ve küçük küçük bilgilerle dolduruyorlar ! Her neyse. Belki hallederiz.
Görev zamanı yakındır. Artık düşünmek yerine yola çıkmanın daha mantıklı olacağını düşündüm. Amegakure Shinobi Yeleğim, alın koruyucum ve siyah pantolonumu giydikten sonra bir de saçlarımı biraz jöleledim. Hazır olduğumu anladıktan sonra yola çıktım. Saçlar da boşuna jölelenmiş oldu, bir an nerede yaşadığımı unuttum galiba. Bardaktan su boşalırcasına yağmur yağan bir ülkede jöle sürmek de çok mantıklı bir iş, evde jöle tutmak bile mantıksız yahu !
Devriye platformlarından ilerlemeye başladım. Ah Amegakurem. Senin o gök gürültülü sağanakların, karamsar havan beni büyülüyor adeta. Güneş bizim düşmanımızdır. Bunu anlatıyorsun gerçekten de. Bazı ergenler ah bu hava ne kötü, ah bir güneş çıksa diyor. Bunlar da kesinlikle havaya saygısı bulunmayan soysuzlardır. Bunları düşüneceğime, yola baksaydım keşke. Her neyse, geldim ya, sorun yok.. Apartman güzelmiş usta..
Yeni bir görev, yeni bir başlangıç şansı. Sevinsem mi üzülsem mi bilemedim. Kendimi yeniden ispatlamalıydım. İstediğim şansıda elde etmiştim. Bir olay yeri incelemesi. Fiziksel özellikler yerine zekam kullanabileceğim bir görev. Belkide hız bu alanda en önemli nokta oluyordu. Olay yerine bir Jounin gelene kadar süre vardı. Yaşam gibi bir süre. Başlangıç zamanını bellidir, ne kadar uğraşırsan uğraş bellidir. Bitiş, tam bir belirsizlik. Şanslıysak olayı kendi başımıza çözecek zamana sahip olurduk.
Kısa sürede kıyafetlerimi değiştirip, shinobi alın bandımı da takıp saçlarımı onun üzerinden atmıştım. Kapıdan çıkmadan önce yağmurluğumu da alıp yavaşça çatıya doğru ilerlemiştim. Çatıda beni dostlarımdan birkaçı karşılamıştı, tüm ame halkının en yakın dostu. Kara bulutlar, durmak bilmeyen yağmur ve birbirleriyle yarışan şimşekler. Yağmurluğumun kapüşonunu kapayıp platforma doğru yöneldim. Yakın sayılabilecek bir yerdeydi görevim. Bir çatıdan diğer çatıya ne bir insan nede başka bir canlı.
Olay yerine yaklaştıkça çevredeki duman kokusu biraz değişiyordu. Değişmekten kastım başka bir kokuyla bütünleşiyordu. Görevde olay yerine erken varılması söyleniyordu ama benim bu platformlar üzerinde koşmak gibi bir niyetim yoktu. Olayın gerçekleştiği apartmana varıncaya kadar bu platformları kullanacaktım. Tahminimce cinayetin gerçekleştiği evin kapısı açık olmalıydı. Fakat yinede kapıyı çalıp içeridekileri selamlayacaktım.
Out: Sanırım "Ölünün yakınları, olay mahaliine gelebilir. Bu konuyla ilgilenilecek." cümleleri yanlış anlaşıldı. Bu, olay yerine gelen kişinin yakınlarının sakinleştirilip, olay yerini bozmamaları ve ceset ile etkileşime girmelerini engelleme anlamında kullanıldı. Biraz kapalı yazmışım. Özürlerimle.
Hava, gündüz olmasına rağmen, çok az bir ışık ile aydınlanıyor. Sağanak yağmur Amegakure'yi hiç bırakmıyor, onu boğuyor ve kasıyor. Ancak alışkın olan halk, aşağıdaki sokaklarda gündelik işlerine bakıyorlar. Genelde birbirleriyle konuşmadan gidecekleri yere gidiyor, etliye sütlüye karışmıyorlar. Siz ise yukarıda, farklı yönlerden eve doğru yaklaşıyorsunuz. Platformlar 20 metre kadar yukarıda, yani bir apartmanın 4. katına denk geliyor. Çatılardan ilerlemek kısmen imkânsız zira tüm evlerin çatısı kablo ve paratonerler ile dolu, yürüyecek veya konacak bir nokta bulunmuyor. Bu yüzden metal platformlar kurulmuş durumda.
Aynı anda, devriye platformlarını kullanarak, gitmeniz gereken apartmana varıyorsunuz. Platform hemen hemen 4. kata denk geliyor, yani cinayetin olduğu kat. Karşınızda dairenin açık camı var, içerideki bir Chuunin'i görebiliyorsunuz. Kısa, siyah saçlı, üzerinde bir yağmurluk cübbesi var. İsmi Musashi. Sizi görüyor, camdan çıkıp platforma atlıyor.
"İçerisi fena. Ortama kimsenin dokunmaması lazım. Dikkatli olun. Ben devriye görevime dönüyorum, yakında yüksek rütbeli biri burada olur. Kolay gelsin."
Musashi ortamdan uzaklaşırken, siz de camdan daireye giriyorsunuz. Işıklar kapalı. Tek odalı bir yer, hemen hemen her Amegakure dairesi gibi. 5 metreye 10 metrelik bir boyutu var. Bir tarafı mutfak olarak kullanılıyor. yerlerde çeşitli yastıklar var. Bir tane de yer yatağı seçebiliyorsunuz. Klasik bekar evi, eski japon stilinde.
O anda bir şimşek çakıyor ve etraf aydınlanıyor. Cesedi görüyorsunuz, bir kaç saniyeliğine.
Bir duvara dayanmış ve ayakta. Tam kalbinin ortasından bir katana girmişp, cesedi aşıp duvara saplanmış. Bu da onun ayakta durmasını sağlıyor. Yerler kan gölü, ancak pıhtılaşmanın başlamış olması, olayın üzerinden bir süre geçtiğini gösteriyor. Tahminlerinizce, maksimum 2-3 saat. Cesetten uzaklaşan kanlı bir ayak izi görüyorsunuz. Çıplak bir ayağın bıraktığı izlere benziyor. Tuvalete doğru ilerliyor, tuvalet kapısı kapalı olduğundan içeriyi göremiyorsunuz.
Ayrıca, dairenin apartmanın iç kısmına açılan kapısı kapalı. Ortasında bir mühür kağıdı bulunuyor. Bu, içeriye kimsenin girmemesi adına koyulan bir şey. Muhtemelen Musashi, ilk önlem olarak bunu uygulamış durumda. Tek yapmanız gereken beklemek gibi görünüyor.
Amegakure güneşi, hiç şüphesiz, bir hanımefendiydi. Saf ve çekingen bir hanımefendi. Eğer yeterince şanslıysanız, nadiren de olsa, onun yüzünü görebilirdiniz; onun gülümseyen yüzünü. Amegakure halkı bunu unutmuş, belki de umursamaz görünüyordu. Kimse havaya bakmıyor, kimse yağmura aldırış etmiyordu. Belki de hepsi sıkılmıştı, hanımefendinin çekingenliğinden. Belki de güneşin o sarmalayan etkisini unutmuştu hepsi. Ne büyük gaflet ama... Her hanımefendiye davrandığım gibi, her hanımefendiye davrandığım gibi kovalardım onu. Her neyse... Zaten bu hanımefendiye karşı rakibim yokken bile, yeterince zorlu bir görevdi. Varsın umursamasınlar benim kızımı!
Güneşin yokluğunda büyüyüp gelişmişti, Amegakure. Kablolarla boğulan sokakları ve ufak evleriyle... Yağmur tarafından defalarca, ama defalarca dövülen toprağın üstünde... Fakat sadık bir tebaası vardı, şu Amegakure'nin. Neden mi? Hala aşağılarda, tüm bu yağmurun altında, hayatlarını idame ediyorlardı; değil mi? Sayısız savaş görmüştü, Yağmur Ülkesi; Amegakure... Hala buradaydılar, değil mi? Ve şimdi, onlardan birisi öldürülmüştü. Yapılacak tek bir şey kalmıştı. Görevin içeriğinden, daha fazlasını yapmak kalmıştı geriye.
Hafifçe yavaşladım. Burası olmalıydı. Evet, bu ev. Ölmek için ne kadar acınası bir yer. Betondan duvarların, ufacık odaların olduğu bir hapishanede... Hoş. Ölmek için acınası olmayan bir yer sorun ki, cevabını verebileyim.
İki cengaverin de boy göstermesiyle diyebilirdim ki, bina burasıydı. Fujita ve Shriou olmalılardı. Daha önce onları hiç görmemiştim. Hoş, daha önce yaşıtım bir Chuunin ile karşılaştığım da söylenemezdi. Teşekkürler, Higan ailesi. Onları tanıyıp tanımamam, konu dışıydı. Chuunin olan birilerinin, kanıtları bozmayacak kadar zeki olduğuna hiç şüphe yoktu. Yada, zaten yeterince üzgün olan akrabaları kışkırtacak kadar pervasız da olamazlardı. Shinobi yetenekleri ise önemsizdi. Ayak bağı olmasınlar yeter, işte bu Masshi stiliydi; benim stilim. Neden bir başkasından bahsediyormuş gibi yapıyorum ki?
Gelen takım üyelerimi kafamla selamladıktan sonra, evin içine baktım. Karanlıktı, bir ölüye yaraşır şekilde. İçeride görülebilen tek şey, bir adamdı. İsminin Musashi olduğunu bildiğim bir chuunin. Bizim gelişimiz, onun gidişiyle sonuçlandı. Tüm olay mahallinini bize bıraktı. Derince bir nefes aldım, önce. Sırıtmamam gerekiyordu, ama yüzümde, belirsiz bir sırıtış vardı. Oyun zamanı.
Watson: You're just showing off. Sherlock: Of course. I am a show-off, that's what we do.
Siyah güneş gözlüğüm suratımda olsaydı, olay mahalli naylon şeritle kaplanmış olsaydı... Peh! Klişe! İçeriye girdim, güneş gözlüğümü çıkartmadan, naylon şeridi kaldırmadan. Odayı iyice görebileceğim bir açıya kadar ilerledim. Basit bir evdi bu, tahmin edilesi... Ölmek için acınası, ama ne yaparsın? Bir tarafı mutfak, bir tarafı yatak, bir tarafı bilmem ne bela... Eski japon stilinde, ufak mı ufak... Ama ceset? Bu soru akıllarımızda yanıp sönmeden önce, bizi bekleyen yıldırım, çaktı ve söndü. Doğa da bizi destekliyordu, ha? Bir duvar köşesine sinmişti, yığılmamıştı. Bir canlı gibi ayaktaydı. Göğsündeki katana, adamı deştiği yetmiyormuş gibi; duvarın içine kadar saplanmış olmalıydı. Yerler ise kan gölü olmuştu. Kan yeni yeni pıhtılaşıyordu, üç saatten fazla bir süre geçtiği söylenemezdi. Peki ya kan izleri? Tuvalete doğru giden kan izleri? Karanlık odada, bir kaç saniye ışığımız olmuştu. Ve ipuçları, zihnimin bir köşesinde yanmıştı bile!
İpuçlarına bakmaya, bir an ara verdim. Yerde, neyin üstüne bastığıma iyice emin olduktan sonra, ilerledim. Işığa açacak ve ışıldamaya başlayacaktım. Pardon, gösteriş yapmaya!
"Katana keskin olduğu kadar, uzunluğu ve metali nedeniyle, ağır bir silahtır. Rakibi göğsünden, duvara kadar deşmek için hatırı sayılır güç harcanmış olmalı." Cesede doğru ilerledim, temkinli bir şekilde. Diğerlerinin yüzüne ise bakmadım. Burada daha ilginç bir oyuncak vardı. Pardon, maktul. "Maktul kalbinden bıçaklanmış. En azından, ne olduğunu anlayacak kadar yaşamış. Heyecanlanmış, kalbi daha hızlı atmaya çalışmış, daha fazla kanamış. Yerler ise bu hale gelmiş. Eğer ne olduğunu anlayacak kadar yaşadıysa, refleks olarak kendini savunmuş olabilir!" Cesede doğru ilerledim. Kana basmadan duracak ve hafifçe cesede doğru eğilecektim. Cesede elimi bile sürmeden, ellerine ve kollarına odaklanacaktım. Tırnaklarda kan lekesi, ellerin ve kolların üzerindeki izler... Ardından, hafifçe doğrulacaktım. Katananın yaraya giriş açısından, anlayabildiğim kadarıyla katilin nerede durduğunu çıkarmaya çalışacaktım. Camdan mı girmiş? Ama çıplak bir ayağın izleri vardı. Kapıdan mı girmiş? Öyleyse rakip, neden göğsünde bir katanayla yatıyor. Sağır da değildir ya... Katananın duruş açısına bakışımın ardından, önce duvarlara; ardından ise yere bakacaktım. Başka kan izleri arayacaktım. Maktul tek bir hamlede öldürülüp, öldürülmemiş olması pek çok şeyi kanıtlardı sonuçta.
"Şu Musashi bize, maktulü kimin bulduğunu neden söylemedi? Ve böylece, Chuuninlerin zeka ortalaması, yarı yarıya düştü. Teşekkürler Musashi."
Pencereye doğru hareket ettim. Pencerenin kilidinde bir oynamaya veya zorlama var mı diye bakınacaktım. Pencerinin önündeki zeminde bir ezilme olup olmadığını inceleyecektim. Kapıdan girmiş olması daha mümkündü. Çıplak ayakla içeri girmişti, sessizce. Ama pencereye de, zahmet edip, bakabilirdim tabii.
"Çıplak ayakla içeriye girmiş. Muhtemelen sessizlik için. Kanın üzerine basmış ve izlerini silmemiş. Katanayı cesedin üzerine bırakmış. Kimin, kime sattığı kolayca bulunabilir. Beyler... Ya acemi, sıradan, birini arıyoruz. Ya da, suç dehası... Umarım ikincisidir."
Ardından, tuvalete doğru ilerledim. Tanrı biliyor ya, kapıyı açıp içeride ne olduğunu görmek...
"Ha, bu arada... Ben Masshi."
I am the sin; and the temptation. And the desire. And the pain and the loss.
Künye İsim: Higan Masshi Yaş: 21 Cinsiyet: Erkek Element: Fuuton Seviye: C-Rank Rütbe: Chuunin Alım Gücü: 4 - Orta Düşük Seviyeli (3/10) Kullanılabilir GP: 0
Köyün tamamını kablolar ve uzun binalar güneşi neredeyse görünmez yapıyordu. Bulduğu ufak deliklerden yüzünü gösteren güneş köyü karanlık bir havaya sürüklüyordu. Fakat insanların bunu önemsediğini düşünmüyordum. Tek bunu değil yağmur yağmasını, insanların birbirine karşı soğuk davranmasını. Köyde bulunan garipliklerden biriydi.
Olay mahalline vardığımda iki kişi ile karşılaşmıştım. Geçici olarak burada bulunan ekipten birileri yada görevde eşlik edeceğim Masshi ve Shirou olmalılardı. Bu üç kişilik gurubu Musashi adlı o anda devriye görevinde bulunan bir chuunin karşılamıştı. Bir hatırlatmada bulunup şans dilemişti. Buna ihtiyacımız olup olmayacağı içeri bakınca karar vermek daha iyi olabilirdi. Tahmin ettiğimden farklı şekilde kapı yerine camdan girmiştik. Musashi gitmeden ona birkaç soru yönetmemiz iyi olabilirdi ama o hiç beklemeden uzaklaşmıştı. Cesedi bile görmeden aklıma birkaç soru önemli soru takılmıştı.
Pencere ceset bulunduğunda açık mıydı? Cesedi kim bulmuştu?
Eğer cesedi bulan bu Musashi isimli shinobiyse onu şüpheliler listesinde tutmak gerekecekti. Yavaşça içeri küçük adımlarla ilerliyordum. Pencereden içeri girdiğim andan itibaren evi incelemeye başlamıştım. Oda ışıkların kapalı oluşundan dolayı karanlıktı. Ev ise köydeki çoğu eve benzer bir yapı gösteriyordu. Eski Japon stiline göre dizayn edilmiş küçük bir ev. Yerde yastıkların ve yatağın hal açık bulunması maktulün dağınık ya da yeni uyandığı gibi bir izlenim doğurmuştu. Bu bilgiler bazı kişilere saçma gelebilse de maktulün kişiliğini ve ya ölmeden önce ne yaptığını öğrenmek bu olayı çözmede olumlu şekilde kullanılabilirlerdi.
Odayı daha fazla inceleme şansı bulmadan önce odayı aydınlatan, ardından yüksek bir gürültü oluşturan şimşek dikkatimi aydınlanan kısma yöneltmişti. Ceset duvara dayanmış bir vaziyette ayakta duruyordu. Göğsünün sol tarafından saplanan katana görünüş açısıyla cesedin vücudunu delmiş olmalıydı. Ki buda öldüren kişinin yüksek bir güç harcadığını gösteriyordu. Fakat cesedin yüzü tam olarak gözükmüyordu ki buda cinsiyetini çıkarmakta zorluk oluşturuyordu.
Cesetten uzaklaşıp bulunduğu çevreye odaklanmak gerekirse yerde yüksek miktarda kan vardı ve tuvalet olabilecek bir odaya doğru kanlı ayak izleri bulunuyordu. Öldüren kişi çıplak ayakla olması ihtimal alınabilecek bir durumdu çünkü ayakkabıların kendine ait farklı bir izleri bulunurdu. Ayak izlerinin büyüklüğüne bakıp cinayeti işleyen kişinin cinsiyetini öğrenmek için önemli bir ipucu olabilirdi.
Dikkatli adımlarla özellikle kan birikintilerine basmamaya çalışarak ayak izlerine doğru yaklaşacaktım ki kendini daha sonrasında Masshi olarak tanıtan kişi konuşmaya girdi. Bende daha iyi dinleyebilmek için bulunduğum yerde durmaya başlamıştım. Nasıl öldürüldüğüne dair kendi tespitlerini anlatıp cesedi incelemişti. İyi bir incelemeydi fakat katılmadığım ya da şuan ki durumda emin olamayacağımız şeyler yok da değildi. Bana göre öldüren kişi büyük ihtimalle bir bayandı ki bunu ayak izlerini inceleyip dahada iyi kavranılabilecek bir konuydu. Hatta maktulle, cinayeti işleyen kişinin cinsel ilişkiye girme olasılığı bile olabilirdi. Buda cinayeti işleyen kişinin baştan beri bu odada olduğunu gösterirdi. Şimdiden sonuca varmak için erken olduğunun ben de farkındaydım. Hele ki daha kanıtları bile tam incele yememişken
Masshi'nin sözlerini bitirmesiyle nazikçe kendimi '' Merhaba Masshi-San bende Fujita memnun oldum '' şeklinde karşılık verecek, tekrardan ayak izlerinin bulunduğu yöne doğru hareket edecektim. Ayak izlerinin nasıl birine ait olduğunu öğrenmek ve cesedin cinsiyetini öğrenmek gibi bir amacım vardı. Emin olmadan bir şeyi konuşmak gibi bir isteğim yoktu. Fakat tuvaletin içinden nasıl bir şey çıktığıda önemliydi. Sonuçta ayak izleri o tarafa doğru gidiyordu.
Tipik, muhteşem Ame havasını hissedebiliyordum. Güneş çıkacakmış hissi veriyor hep, ama o güneşin yüzünü bir kere bile görmedim. Görmeyeceğim de. Demir Ülkesine gittiğimde belki görürüm, ama daha var o günlere. Bu havaları özleyeceğim orada. Bu halkı da özleyeceğim. Her şeyi özleyeceğim. Bu köyü zor durumda ve fakir sananlara gelsin bu halk, ahanda bakın. Halkım yağmurdan mı, gök gürültüsünden mi korkacak ? Peh, siz çimenlerde koşuşturun anca, güneş yaksın o vücudunuzu, taş atın birbirinize, gavur veletler. Belki de bunları düşünecek bir an değildi ama, her an düşünmek lazım ! Belki cinayet başka bir ırktan birisinin işidir. Tabii ki öyle olacak lan ! Ame'linin Ame'liden başka dostu yoktur !
Devriye platformlarının sonuna vardığım anda, içerideki korkunç manzara ve Musashi adlı Amegakure'li kardeşimiz vardı. Bizim için zorlu bir görev olacağına benziyordu. Jounin adam gelene kadar bir olay olmasını beklemiyordum, ama her ihtimale karşı düzgün bir korumayla etrafı ve kendimizi kollamamız gerekiyordu. Musashi adlı kandaşıma veda ederek camdan girdim, diğer arkadaşlar da girdi. Gerçekten de rahat, tek odalı güzel bir evdi. Beğendim ya. Hiç beklemeye gerek yok dedim. Hazır diğerleri de kendini tanıtmışken, ben de tanıtayım dedim. "Merhabalar kandaşlarım ! Bende Ronin klanından Shirou." Kısaca kendimi tanıtmamı bitirdiğim anda bir şimşek çaktı ve ağzımdan kaçtı o anda. "Ananı s-" derken cesedi gördüm ve sustum kaldım. Halkımı bu kadar yüceltirken şimşekten korktum be. Kendimden utandım şimdi. Adamın tam kalbine bir katana saplanmıştı. Katanayı görünce heyecanlandım. Belki görevimiz bittikten sonra katanayı bana verirler ? Hayır, tabii ki vermezler.
İlk önce Masshi, katanalar hakkında büyük bir bilgi verdi bize. "Oo, katanalarla çok ilgiliyimdir, ama senin kadar bilgili olmadığım kesin. Beni aydınlattığın için teşekkürlerimi sunarım." Bize verdiği bu bilgiden sonra da, suçla ilgili birkaç şey anlattı bize. "Büyük ihtimalle suç dehasıdır. Ben şu ana kadar bu kadar delil bırakacak bir gerizekalı tanımadım çünkü. Belki de tanıyacağız, kim bilir ?" Etrafa şöyle bir baktım. "Bu Musashi adlı çocuğu aranızda daha önce köyde gören var mı ?" diye sordum sessizce. Kimden şüpheleneceğimi bilemiyordum. Keşke şu Uchiha soysuszları gibi bir doujutsum olsaydı da olayı direk çözebilseydim. Her neyse ya, daha var o günlere. Klanım hakkında ben bile pek birşey bilmiyorum. İleride öğreneceğiz..
O sırada Masshi'nin tuvalete doğru ilerlediğini gördüm. "Kapıyı açmak gibi birşeyi denemeyeceksin, değil mi ? Başımız belaya girmesin." Böyle birşeyi denemeyeceğini içten bilsem de, çocuk o kadar zeki söz söylese de insan bilemiyor. Sonra girer, bir olay olur falan. Görevimizi düzgün düzgün yapalım şurada. Bu millete hizmet ediyoruz şu anda. O an söylediklerini aklımda kurcaladım ve sözlerimi söyledim. "Her ne kadar Ame shinobisi olsada, içimde bir kaygı oluştu Musashi'ye. 'içerisi çok fena' bir bilgi bile değil. Bize hiç bilgi vermeden çıktı. Fazla şüpheli, değil mi ?"
Girdiğimiz camın kapağına oturdum ve beklemeye başladım. Sonuçta yapabileceğim başka birşey de yoktu. Tek yapabileceğimiz bizi kimin uğraştıracağı, kimin zorluk çıkaracağını beklemekti. Her ne kadar gavur kesmek istesemde içimde kötü bir his vardı. Bu görevin sakince bitmesini istiyordum. Zararsız ve sakince..
Masshi: Cesede doğru, olay mahaliini bozmadan ilerliyor ve eğiliyorsun. Cesedi incelemeye başlıyorsun, olabildiğince odaklanarak. Yakından aldığın kan kokusu fazla keskin, ancak seni rahatsız etmiyor, zira tüm Chuunin'ler bu tarz durumlara alışık. Cesedin elleri kanlı ve kesik. Kılıcın, ne alakaysa, metalinin sap kısmına yakın olan kısmı da kanlı. Muhtemelen çıkarmayı denemiş, ancak başaramamış. Ellerinin ağır bir şekilde kanlı olması da herhangi bir boğuşmaya girip girmediğini anlamanı engelliyor.
Doğruluyorsun. Ardından, katananın giriş açısını inceliyorsun. Kendi ellerinle, ufak bir canlandırma yapıyorsun. Tam durduğun yerde, yani cesedin hemen önünde durduğu belli, ancak sen biraz daha geridesin, zira kan gölünü bozmak istemiyorsun. Katilin ölüm anında durduğu yer, pıhtılaşan kan ile işaretlenmiş. Ardından kanlı ayak izleri, zaten farkettiğin üzere, tuvalete ilerliyor.
Fujita: Ayak izlerini incelemeye başlıyorsun. Sana pek bir bilgi verdikleri söylenemez, ancak kendi ayağınla karşılaştırdığında, çok az da olsa ufak kaldığını farkediyorsun. Onun dışında sana bir şey söylemiyorlar.
Herkes: Masshi yavaş yavaş, ortamı bozmadan ilerliyor tuvalet kapısına. Dikkatlice elini kulpa götürüyor... Ancak kulpta bir kan izinin olduğunu farkediyor. Bir el izi. İzi bozmadan kulpu çevirip kapıyı açıyor...
Işıklar kapalı. Işıkları açıyor...
Ve boş bir tuvalet ile karşılaşıyor. Aşırı ufak bir yer, dar bir duşakabin ve hemen yanında bir klozet var. Ortalarında bir musluk ve onun üstünde de bir ayna. Aynada bir el izi var. Ayrıca, bir şey dikkatinizi çekiyor. Duş kullanılmış. Duşun gider mazgalında da kan birikmiş.
Ayak izleri belki çıplak ayaklı olmaktan belki de bir kadın olabileceğinden tahmin ettiğim gibi ortalama bir erkeğe göre küçüktü. Her ne kadar bu teorimin biraz daha mantıklı olmasını sağlasa da. Cinayeti işleyen küçük bir çocukta olabilirdi. Sonuçta kılıç kullanmayı bilen 12-13 bilemedin 14 yaşlarında geninler vardı. Fakat daha kurbanın bedenini inceleme gibi bir fırsatım olmamıştı karanık yüzünden yüzü belli olmuyor, cinsiyetini çıkartmakta zorluk çekiyordum
Olayları kendi oluşturduğum kurgu üzerinden canlandırıyordum. Kurbanımız gece kız arkadaşıyla eve gelmişti. Geceyi birlikte geçirmişlerdi. Sabah geç saatlerde kalkıp hayatlarına devam ediyorlardı. Çiftimiz arasında bir tartışma çıkmıştı. Kurbanımızın bilmediği yada önemsemediği bir konu vardı. O tartıştığı kadın katana kullanmayı bilen bir shinobiydi. Onu öldürdükten sonra üzerinde aşırı kan bulunmasından dolayıda banyoya üzerindekileri ilgi çekmemesini sağlayacak kadar temizlemişti. Ancak banyo kısmına kadar gelebilmiştim fakat pürüzlü noktalar vardı, en önemlisi banyoda nasıl bir durumla karşılaşacağımızı bilmiyorduk. Belki bir ceset daha. Fakat kendi yarattığım hikayede bile bazı sorunlar vardı. Eğer kadın(cinayeti işleyen kişi) bir shinobiydi dersek niye kurbanı duvara çakılı hale getirmişti. Bu işlerin nasıl yürüdüğünü az buçuk nasıl yürüğünü bilen biri olmalıydı.
Belkide sandığım gibi bir şey değildi. Tamamen acemice bir olaydan kaynaklanıyordu. Üçüncü sayfa haberlerinden farkı olmayan bir olaydı. Cinnet geçiren sevgili erkek arkadaşını öldürdü. Başlığını bile atmıştım. Gerçekleşme ihtimali daha önceki teorilerimden çok daha gerçekçiydi. En azından günlük hayatta gerçekleşebilme ihtimali daha yüksek bir ihtimaldi ve şu ana kadarki şartları karşılıyordu.
Bu olaya o kadar kafa yormuştum ki çevremde olup bitenden haberim bile olmamıştı. Masshi tuvalet olduğunu düşündüğüm odaya doğru hareketlenmişti. Shiro her ne kadar bunu yapmamasını söylese de onun durmak gibi bir niyeti yoktu. Benimde karışmak.
Evin her yeri gibi burasıda karanlık adlı siyah örtü tarafından örtülmüştü. İçerisi çok belli olmuyordu. Işık adlı birinin örtüyü kaldırmasıyla tuvalet görünür hale gelmişti. İçerisi beklediğimden çok daha farklıydı. Bir ceset yoktu, ama ne ararsan vardı. Musluğun üzerindeki aynda kanlı bir el izi. Duşun giderlerinde ise kan birikintileri. Tam bir amatör işi.
Kanlı ayak izlerinin bulunduğu yerden Shirou'nun yanına kadar geri çıkacaktım. Oradan da evin mutfak tarafını arayacaktım. Belki bir boğuşma belirtisi, kanıt ya da işime yarabilecek bir şeyler. Biri bana bir şey söylemediği sürece de konuşmayı düşünmüyordum. Dikkatimi hiç bir şeyin dağıtmasını istemiyordum, o zaman gözden atladığım bir şey olurdu. En baştan başlamak gibi bir niyetim de yoktu