Aşırıya kaçmamak nedir? Uyuşturucunun dozunda kaldığı mı olurmuş, hobi mi bu? Maho ne mal adamsın amına koyayım. Kalktı bir de görevimi bırakıp adamın peşine düşmem gerektiğini falan söyledi. Bana her şeyi söyleyin ama “Kiyo görevi bırak, salla gitsin.” Demeyin. Nishi bilir görevlerde ne kadar ciddileştiğimi, ikimizin başına çok ciddi şeyler gelmediği sürece işimi yarım bıraktığımı görmemiştir. Bu yüzden Maho’ya hepten sinir olmaya başladım şu an ben. “Görevimi yapmak varken neden bir delinin peşine düşeyim ki?” dedim gözlerim kısık bir vaziyette. Daichou’nun paralı askerlerle iş yapması olayı yüzünden köyün asıl shinobilerinin malak olduğunu belirtti, içimden “Evet başta sen…” dedim, ama sonra bu düşündüğüm şey için kendime kızdım. Çocuğu iş başında görmeden sırf uyuz oluyorum diye hakkında böyle düşünmem yanlış geldi bana.
“Nasıl olaylar?” diye sordum “Büyük savaşla kıyaslanacak bir savaş çıkacak olsa, boktan bir chuuninden dedikodusunu almazdık sanırım. Hem, ne kadar istemesek de, bu gibi durumlara hazırlıklıyız sonuçta, değil mi? Aldığımız eğitimlerin bu yönde olmasını geçtim, zamanında o beğenmediğin paralı asker tutma taktiği sayesinde de götü kurtarmışız hani, ben pek bir şey bilmiyorum gerçi büyük savaş hakkında. Annem de babam da pek aktif rol oynamamışlar. Amcamın öldüğü bilgisi dışında pek anlatacakları şeyler olmamıştır bana. Yine de götü kurtaracak yeni bir taktik bulunur herhalde öyle bir şey olursa…” Artık soğuduğu için içilmeyi haketmeyen adaçayının bardağını az öteye koydum. Taktikmiş, planmış, bana ters şeyler bunlar. Bana “Vur Kiyo!” derler vururum, “Kır Kiyo!” derler kırarım, yapılan plana da uyarım. Öyle sadist mazoşistler gibi “Ehoreyeh savaş çıksın!” da demiyorum da, “Çıkarsa da hayırlısı be gülüm!” modundayım. Sülalem mi rahat? Bence sülalem rahat. Ama ne yapayım, barış dolu bir dünyada da yaşamıyoruz ki? Barışın amına koymak için millet fırsat kolluyor. “Bilmem, epey hızlı koşuyordu manyak herif, öyle koşmaya devam ederse koşa koşa kendini öldürebilir. Hem diyorum ya Asakura’ya gidiyorduk diye, dağ taş ortalık, isteseydik de peşinden gidemezdik.” Diye son sorusuna da cevap verdikten sonra, Nishi ile Riko’ya verdim dikkatimi.
Doğru, ben bu tipitipleri daha tanıştırmadım değil mi birbirleriyle? Neyse ki kendi aralarında hallettiler. Yerimde kendimi iyice salıp koltuğa sırtımı hepten dayadım konuşmalarını izlerken. “Sevimli şey” diye hitap edildi bana bugün ikinci kez, bu sefer Nishi tarafından. Gevrek gevrek gülümsemeye başladım, Riko kalkıp kavgamızın ucuz bir taklidini yapmadan da “Midem az bulanmasa daha da sevimli olacağım.” Diye ekledim sorusuna.
Başladım Riko’yu ve onun deli saçması kavga taklidini izlemeye. Riko ne yapıyon? Hadi bacak omza yapışımı anlattın, bizi yere indirdiğini pişkin pişkin söyledin, ne diye yerde çırpınıyorsun kızgın demir sokmuşlar gibi? Hem, ne tekniği? Bir saniye! “NE TEKNİĞİ BE?! ÇIĞLIK ATTIN ONDAN AFALLADIK BİZ!” Hatuna bak ya, çığlıkla beynimizi sikti diye güya teknikle giriştiğini anlatıp hava yapıyor utanmadan. Kaçtığımı söylememesini istedim diye böyle intikam alınmaz ki? Aldı bir de gene malum pembe makasını eline, istediği zaman birilerinin çüküne sulanmak için yakındaki çekmecesinde tutuyor sanırım makası. Başladı yine çükümden bahsetmeye. İnsaf, ben çüküme bu kadar ilgili değilim. O gün yaptığı pis sırıtışıyla üstüme üstüme gelmeye başlayınca hızla emekleyerek Nishi’nin koltuğunun dibine kaçtım. O yaklaştıkça sırtımı iyice Nishi’nin bacaklarına ve koltuğunun dibine yaslıyorum, kaçmaya çalışıyorum falan. Bir yandan da herkesin içinde çüküme sulanacağına ihtimal veremiyorum, versem direkt bağırıp kaçacağım çünkü. Sonra, kaldırdı bu makası, kafama doğru, uzattı, uzattı, uzattı ve saçımdan tutam aldı. İğrenç misin, kim bilir kaç kişinin çüküne değdi o makas, onunla saçımı mı kestin? BEN HEM BELKİ SAÇIMI UZATIYORUM! Sonra iyice doğrulup, aynı işlemi de Nishi’ye yaptı. Tabi Nishi bön bön bana bakmakla meşgul olduğu için hazırlıksız yakalandı, yoksa benim tanıdığım adam saçının böyle kesilmesine laf etmemeyi geçtim, o makas ona yaklaşmasın diye kızın kolunu bile koparabilirdi. Cidden koparırdı hani. Baya baya koparırdı. Haberi olsaydı hani.
Kendi saçımla kalsa iyi, Nishi’nin de saçı kesilince sinir olma katsayım arttı. Nishi’nin saçını severim bir kere, kalkıp geri istesem mi saçı? Geri yapıştırabilir miyiz acaba? Gerçi öyle çok da belli olan bir kesim değil ama olsun, elin kızında sevgilimin saçı ne arıyor? Ehh! Ben ayaklanıp atarlanmadan Nishi benden önce davrandı, kalkıp Riko’ya, daha yeni tanıştıklarını söyleyerek, böyle bir saçmalığa gelemeyeceğini belirten bir atar yaptı. Sonra da saç tutamını geri istedi kız ne içeceğimizi sorarken. Eyvahlar olsun, ortam durduk yere yarraklara geldi iyi mi? İYİ DEĞİL, HİÇ İYİ DEĞİL! Tamam ben de sinirliyim ama burada Nishi’yi bıraksam kızı siker atar bu gazla. Adam zaten kafadan kontak! “Tamam, hşş sakin..” diye mırıldanarak götünden avuçladığım gibi çektim geri koltuğuna. “Bir şeyler içelim kalkarız zaten, kötü bir amacı yoktur herhalde, sakin ol sen.” Diye mırıldanmaya devam ettim, yerden kalkıp koltuğunun kenarına otururken. Kaş göz yapıp duruyor ben onu sakinleştirmeye çalıştıkça. Durumun mallığını, Nishi’nin kaş gözünü çözmeye çalışmam yetmiyor gibi bir de içecek seçmeye zorlanıyorum, iyice kafam karıştı. Midemin hala kötü olmasına rağmen gittim düşünmeden mal gibi “Bira.” Dedim, iyice kusmak istiyorum sanırım. Herhalde bilinç altımda, çocuk gibi kenarda meyve suyu içmeyi kendime yediremedim. Bira olan ortamda bira içilir.
Riko gelip, bardağımı uzattı bana ve yerine geçti. Nishi tabi ki de olayın hala şokunda ve sinirinde olduğu için bir şey istemedi. “Ueno-san, neden böyle bir şey yaptın ki? Ne gerek vardı?” diye sakince sordum bardağı ağzıma götürürken. Tam yudum alacakken de “Ani davranışlar hoş değil hani..” diye mırıldanmıştım ki yudumu almak nasip olmadı. Aniden bardak elimden uçtu gitti. “İçme be şunu!” diye bağırıp, bardağıma tokat atmıştı Nishi! NISHI NE YAPIYON? Adama sakin ol dedikçe kafayı yiyor! Ne yaptığımı düşünmeden, ani bir hareketle Riko’ya uzanıp onun da elindeki meyve suyuna vurdum hızla.
“Şaka, eheh.”