[Mifune - Osui - Sora] Üç Avcı

[GM - Naruto]

Sora ve Osui kendilerini dövüş için hazırlarken, konuşma işini Mifune üstleniyor. Aslında olayları bu noktaya getiren insanın konuşmasına izin vermek kumar oynamak gibi olsa da, Mifune bu sefer belayı kendilerinden uzak tutmak isteyen bir şekilde konuşmaya başlıyor. Kendilerini Üçlü Bela olarak tanıtan adamların Mifune'nin konuşmasını pek kaile almadığını söylemek mümkün olsa da, kervansaray sahibi Mifune'nin konuşmasının ardından bulunduğu yerden çıkıyor ve Üçlü Bela'nın arkasına geliyor. Yüzünde öfke ve tedirginlik karışımı bir ifade ile Mifune'ye bakarken "Shinobilere karşı saygılı olmamız gerektiğini biliyoruz, ancak sizlerin bencilce hareketlerini de hoş görmekten bıktık usandık." diyor. Bu cümlelerinde saf öfkeyi hepiniz seziyorsunuz ve adam bu öfkesini bastırarak "Ancak yine de bize iyi davranan shinobiler de var. Mesela yanındaki iki kişi." diyor. Bu durumda Sora ve Osui temize çıkmış olsa da Mifune kendi üzerinde hala bir baskı hissediyor. Kervansaray sahibi de bu baskıya istinaden "Bu yüzden de üçünüze değil, sadece birinize karşılık vereceğiz. O da sensin pislik herif!" diyor Mifune'ye tekrar öfkesini kusarken. Üçlü Bela'nın ortasındaki adamın sırtına bir kez vurduktan sonra "Sadece onu patakla. Diğerlerine kimse zarar vermesin." diyor, ancak hemen ardından "Ama işe karışırlarsa onları da harcayabilirsiniz." diye ekliyor.

Kervansaray sahibinin talimatını aldıktan sonra Üçlü Bela'nın ortasındaki adamın hızla yerinden fırlıyor! Doğrudan Mifune'ye doğru atağa kalkan adam havaya zıplıyor ve vücudu havada yan bir biçimde dururken Mifune'ye bir uçan tekme çıkarıyor. Adamın hareketlerinin epey hızlı olduğunu söylemek mümkün ve savunmasız birine bu hızla darbeyi indirmesi de çok zor durmuyor. Ancak Mifune'nin shinobi olmasının getirdiği bir avantaj olarak saldırıyı fark edebiliyor ve savuşturması gerektiğini de biliyor. Saldırı her ne kadar çok etkili durmasa da, hızı sebebi ile Mifune'nin çabuk hareket etmesi gerekiyor.

Out: Sora ve Osui bu dövüşe karışmak istemiyorsa yazmama gibi bir hakları var. 2 gün içerisinde yazmamaları halinde tur Mifune'nin yazması ile sonlanacaktır.

[Kazuko Mifune]

Sakinleşmem gerekliydi. Bu adamların akılanmayacağı veya benimle dostluk kurmayacakları aşikardı. Tekniğimi kullanmaktan başka çarem kalmamış gibiydi. Odaklanmalıydım, içimdeki öfkeyi kontrol etmeliydim. Aklımdaki bütün kirli düşünceleri temizleyip Üçlü Bela'ya doğru bir gülücük atmıştım. Bu gülücüğümden ne kadar sakin olduğumuf farkebilirlerdi. Sora'ya ve Osui'ye dönüp,'' Bu dövüşe kimsenin karışmasını istemiyorum. Ben kan akmadan halledeceğim.'' diyecektim sakin bir şekilde. Yüzümdeki gülücük hala düşmemişti. Ortada olan adama dönerek, ''Gel bakalım.'' diyecektim.

Adam üstüme doğru hızlı bir şekilde koşuyor gibiydi. Uçan tekmesi üstüme doğru geliyordu. Yapmam gereken tek şeyin Kendou stilimden öğrendiğim gibi savunma almak olacaktım. Odaklandım... odaklandım... ve odaklandım... Bütün hızımı kullanarak çekmiştim katanamı. Katanayı adamın tekme atacağı yere doğru dikey biçimde uzatarak tekmesini engellemeye çalışacaktım. Dikey biçimde tuttuğumdan ayağını kesme olasılığı vardı. Yinede tek çarenin bu olduğunu düşünüyordum. Suçsuz adamlara zarar verip elimi kana bulamak istemiyordum. Eğer adamın tekmesini engellersem, ''Sizi son kez uyarıyorum. Bu olayı uzatmanın alemi yok. Özrümü diledim ve size yardım edebileceğimizi söyledim. KAN AKMASINI İSTEMİYORUM!'' diyecektim.

Bunların hepsinin benim suçum olduğunun farkındaydım. Adamı ben dövmüştüm, ortamı ben mahvetmiştim. Bana yakışmayacak bir çok harekette bulunmuştum. Pişmandım... Bir daha olmaması için elimden geleni yapacaktım. Dostlarımda benim yüzümden büyük sorunlar yaşadı. Hepsi benim suçumdu.

Out:Sora ile Osui yazmayacak.

[GM - Naruto]

Mifune'ye doğru tekmesini savuran adama kendinden emin bir şekilde bunu yapmış olsa da Mifune eğitimlerinin sonucunu ortaya koyarak katanasını hareket ettiriyor. Adamın tekmesi Mifune'nin katanası ile temas ettiği anda, Mifune bir adım geriye atıyor ve adamın tekmesini durdurmuş oluyor. Ancak Mifune'nin bir adım geriye atmış olması, adamın tekmesindeki gücü de aşağı yukarı gösteriyor. Her ne kadar Mifune'nin savunması iyi denebilecek bir savunma olmasa da, adamın tekmesindeki güç Mifune'nin geri gitmesine yetmiş oluyor. Hem hızlı hem de güçlü bir saldırı oluşu, Üçlü Bela'nın aslında hafife alınmaması gerektiğini de gösteriyor.

Mifune savunmasını yaptıktan sonra adam yara almadan yere iniş yapıyor ve tam ikinci hamlesini yapmaya hazırlanırken Mifune'nin konuşması ile duruyor. Bu konuşma kervansaraya sahibine yapılmış olduğu için de adam kervansaray sahibinin ne diyeceğine bakmak için arkasını dönüyor. Bu durum Mifune için bir avantaj sağlıyor olsa da, Mifune'nin saldırma gibi bir amacı olmaması sebebiyle avantajı ortadan kalkıyor. Kervansaray sahibi homurtulu bir şekilde Mifune'ye bakarak "Ya dayağımızı yersin ya da para verirsin." diyor fikrini değiştirmiş bir şekilde ve Mifune'nin kendisine ödemesi gereken miktarı da belirtiyor hınzırca. Hemen ardından ise aç gözlü bir insan olduğunu belirten bir şekilde gülmeye başlıyor. Mifune önünde iki yol olduğunu görüyor ve buna göre bir seçim yapması gerektiğinin farkında. Öte yandan bir saldırı şansının olduğunun da bilincinde, ancak Üçlü Bela'nın diğer üyeleri de tetikte beklemekte ve onların dövüşe karışmayacağına dair bir emare görünmemekte.

Out: Para ödemesi yapılacaksa Mifune'nin yeni alım gücü 1. Seviye/5 Puan şeklinde olacaktır. Bu ödeme diğer oyuncuların alım gücünde bir eksiltme yapmayacaktır. Ayrıca bu turda Mifune'nin dövüş yolunu seçmesi halinde diğer oyuncular yazmayacaktır. Mifune para ödemesini tercih ederse diğer oyuncular yazacaktır.

[Kazuko Mifune]

Tekmeyi savurmuş ve bir adımda geri itmişti beni. Sinirlerime hakim olabiliyordum, bu yüzden lafımı söyledikten sonra sessizliğimi devam ettirecektim. Adamın saldırısını durdursam da benden güçlü olduğunu fark etmiştim. Bu adam shinobi olabilir mi, diye bir düşünce girmişti aklıma. Kafa karıştırıcı bir durumdu bu. Shinobinin bu adamla işi olacağını sanmıyordum. Ne kadar adam beni geri ittirse de benden güçlü olduğunu göstermezdi. Çünkü bu benim tam gücüm değildi. Eğer gücümün tamamını gösterirsem öldürücü hasarlar verebilridim. Bu yüzden kendime çok dikkat etmeliydim. Sabır çekmeliydim her zaman. Sabır, Kendou stilinin anahtarıdır.

Ben adamdan bir söz beklerken adam bir anda konuşmaya başlamıştı. Ya dayak, ya da para demişti. Bu laftan sonra onlara kendimi inandırmamın tek yolunun tekniğimi kullanmam gerektiğini düşünmüştüm. Karşımdaki işe yaramaz adama üzücü bir bakış atarak, ''Madem öyle...'' diyerek geriye doğru bir adım atarım. Ardından daha önce dövüştüğüm adama doğru hızlı bir şekilde zig-zaglar çizerek sağdan sola doğru paralel bir saldırı yapacaktım. Kendi silüetimden oluşan görüntüler bırakıp bu görüntülerin bana saldırmasını engelleyeceğini düşünerek saldırımı tamamlarım ve ağzımdan şu kelimeler çıkartırım. ''Tsuckikage no Mai!''

Evet... Açıklamamı yapmadan adama B Rank tekniğimi uygulayacaktım. Bu teknikten kurtulması için çok üst düzey güçte olması gerektiğini düşünüyordum. Bunu yapmamın tek sebebi, benim ciddi olduğumu anlamalarıydı. Eğer tekniğim işlerse kervansaray sahibine dönerek, ''Ciddiyetimi anlayamadın galiba!'' diyecektim.

[GM - Naruto]

Olayın ulaştığı ciddiyet boyutu olmaması gereken bir düzeye geldiği anda, Mifune kınından çıkardığı katanasını artık saldırı için kullanmaya karar veriyor. Tek kolun ile yapacağı saldırısına yılların eğitimini ekleyen Mifune hızla yerinden hareket ederek arkasında silüetler bırakmaya başlıyor. Bu anda karşısındaki adamın şaşkınlığını gözlerinden okuyabiliyor ve adamın hareket etme ihtimali olmadığını, bu sebeple de çaresizliği yaşadığını görüyor Mifune. Adamın santimlerle ölçülebilecek kadar yakınına gelen Mifune katanasını hızla savurduğu anda, ortaya çıkacak olan kanın üstüne sıçramamasını diliyor sadece. Katana adama doğru vahşi bir kaplan edasıyla savrulurken, kendi oluşturduğu rüzgarı bir kükreme ile yarmaya başlıyor. Bir etin kesilme sesi kulaklarda çınlamaya hazırken, katana sert bir cisme çarpıyor ve o anda iki metalin çarpışması sonucu ortaya çıkan ses tüm herkesin kulaklarını sağır edercesine hücuma kalkıyor. Bu sefer şaşkın gözlerin sahibi Mifune olurken, katanasındaki hafif titreşimi tüm kolunda hissediyor. Bakışları katanasının kesiştiği kola odaklanırken, karşısında Üçlü Bela’nın bir diğer elemanını görüyor. Hedefindeki adamın gözlerindeki çaresizlik yerini rahatlamış bir bakışa bırakırken, Mifune hamlesini engelleyen adama döndürüyor bakışlarını. Saniyelik bu bakış açısı değişikliği herhangi bir dezavantaj yaratmazken Mifune’nin katanasını engelleyen adam kolunu katanayı ittirecek şekilde çekiyor ve ardından yırtılan kıyafetinin altındaki metal plakayı gizlemek istercesine kıyafetinin kolunu çekiştiriyor. Aslında bu saldırı için bir şans olsa da, Üçlü Bela bu şansı kullanmamayı tercih ediyor ve saldırıyı engelleyen adam kervansaray sahibine dönerek “Gereksiz bir kavga olacak. İşi uzatmayalım.” diyor dingin bir şekilde. Kervansaray sahibi bu sözleri pek beğenmemiş olsa da, başka şansı olmadığını düşünecek olmalı ki, Mifune’ye kızgın gözlerle bakarken “Bu kervansaraya bir daha geleyim deme!” diyor ve sırtını dönüp içeriye giriyor.

Kalabalık kervansaray sahibini izleyip içeriye giriş yaparken, ortamda sadece sizler, Üçlü Bela ve şarkı söyleyen yaşlı adam kalıyor. Mifune’nin katasının ölümcül bir yara açmasını engelleyen adam birkaç adım öne çıkarken “İsmim Toyozo Okawa.” diyor ve hemen ardından Mifune ile dövüşen adamı işaret ederek “Bu kardeşim Tsuda ve diğeri de ufak kardeşim Aoki.” diyerek kendilerini tanıtıyor. Hemen ardından ise “Sizlere sorun yaratma niyetinde değiliz, ancak biz de kervansaraylarda korumalık yaparak geçimimizi sağlıyoruz. Olanlar için kusura bakmayın, ancak yapmak zorundaydık.” diyor. Bunları söylerken, az önce yaşananların çok da önemli olaylar olmadığını gösteren ses tonunu bozmuyor Okawa ve tam bu esnada Tsuda söze karışıyor ve Mifune’ye “Okawa olmasaydı işin bitikti.” diyor bu cümlesine gerçekten inanmış bir halde. Bu konuşmalar sırasında Aoki sessiz kalmayı tercih ediyor. Birkaç saniyelik sessizliği bozan bir kez daha Okawa olurken “Miura’yı aradığınızı söylemiştiniz, değil mi?” diye soruyor ve birden ciddi bir ses tonu ile “Nerede olduğunu biliyorsanız size yardımcı olmak isteriz.” diyor. Bakışlarınız üç kardeşi de tararken, Okawa’nın sözlerini hepsinin desteklediğini bakışlarından anlıyorsunuz. Bunca yıllık yaşamınızda bu gibi bakışlara ender rastladığınız göz önünde tutulursa, üç kardeşin şu an hissettiği şeyin nefret olduğunu söylemek mümkün. Tüm bu olanlar sırasında yaşlı adam kapının hemen yanında, duvara sırtını vermiş bir şekilde durmakta ve her an yine güzel bir şarkı söyleyecekmiş gibi heyecanlı bir bekleyişin içerisinde. Ancak bu ifade adamın genel yüz ifadesi gibi de durmakta. Bu yüzden bu yaşlı adam konusunda kafanızda net bir fikir olduğu söylenemez.

[Kazuko Mifune]

Katanamın yavaş yavaş adamın vücuduna doğru ilerliyordu. Adamın yüzündeki şaşkınlığı rahat bir şekilde görebiliyordum. Adamın kanının üstüme sıçramasını diliyordum sadece. Katanam, eskiden kolumu kaybettiren darbe gibiymişcesine ilerliyordu. Bu darbe çok güçlü ve ağırdı. Özel Üretimli Katanamın ismi yoktu, ona bir seçmeyi düşünüyordum. Nedense, burada onun içindeki bir gücü hissetmiştim. Sanki içindeki bir ruh gibiydi, ruhtan bile öte olabilirdi bu şey. Anlayamıyordum, yalnızca kılıcımın yol aldığı vücuda bakıyordum. Ancak kılıcıma çarpan bir demiri hissedince içimdeki büyük bir titreme oluşmuştu. Bu titremeyle birlikte şaşkınlığımda hat safhadaydı. Adam benimle aynı düşünceyi savunup savaşın gereksiz olduğunu söylemişti. Bunu kaç kere dile getirmiştim, fakat geç olsun güç olmasın sözüyle birlikte katanamı kınına koymuştum. Kervansaray sahibinin yüzünü rahatlıkla görebiliyordum, bana sert bir şekilde bakarak o Kervansaraya bir gelmememi söylemişti. Bende adama dönerek, ''Sana özür dilediğimi söylemiştim. Yinede sen bilirsin.'' bir gülücük atmıştım.

Kalabalığın bizim savaşımızı izlediklerini fark etmiştim. Onlara bir şey diyemezdim, şu laf harici tabiki... ÇOK MERAK GÖTE YARRAK! Yinede şu an bir olay daha çıkmasını istemediğimden bir şey demiyorum. Yalnızca düşüncelerimden laf sokuyorum anlayacağınız. Zaten Üçlü Bela'yla ilgili kötü bir düşüncemde yoktu. Bu aralar cidden kendimi kaybettiğimi sezebiliyordum. Kendimi kontrol etmeyi daha da fazla deneyecektim. En azından yanımdaki kişilerin canlarının yanmaması için.

Şimdi ortama doğru göz atalım. Kalabalık ve kervansaray sahibi, kervansaraylarına dönünce yanımda Üçlü Bela ve şarkı söyleyen yaşlı adam kalmıştı. Katanamı engelleyen adam bana doğru ilerledikten sonra ismi belirtmişti. Bende adama kendi tanıtmaktan çekinmeyerek, ''Ben Kazuko Mifune. Memnun oldum.'' diyecektim. Kendimi tanıttıktan sonra adam kardeşlerini tanıtmıştı. Yani dövüştüğüm kişi ve ufak kardeşlerini. Bizlere sorun yaratmak istemediklerini ve işlerinin bu olduğunu dile getirdikten sonra, ''Asıl ben özür dilerim, bazen kendimi kaybedebiliyorum. Sonra da yaptıklarımdan pişman olmuş bir şekilde bir kavganın ortasında buluyorum.'' diyecektim. Hep aynı şey oluyordu, hep. Bir gün şu huyumdan kurtulursam kurban kesecektim yemin ediyorum. Derken bunların ortancaları yani dövüştüğüm çocuk geldi, bana abisi olmasa işimin bittiğini söylemişti. Bende kahkaha atarak, ''Hadi ama... Tekniğimi kullandığımdaki yüzündeki bakışı fark ettim. Ahahaha.'' diyerek espritüel yeteneğimle sözüne neşe katmıştım. Bu kadar ciddi olmaya gerek yoktu.

Şimdi iş geldi ciddi konulara. Okawa bir anda ciddi ses tonuna bürünüp Aiga Miura'yı aradığımızı ve bize yardım edebileceklerini söylemişti. Bu işimizi kolaylaştırabilirdi. Çünkü Aiga Miura'nın tek olduğunu söyleyemeyiz. Genjutsu tekniği kullandığından çoğunluğun zarar olma olasılığı vardı. Yinede minik şeylerin olayı zorlaştıracağını sanmıyorum, diye düşünüyordum. Adama cevap vermem gerekiyordu, yüzlerine bakınca gerçekten Aiga Miura'dan nefret ettiklerini görebiliyordum. Aoki ve Tsuda'da, Okawa'yı destekliyor gibi bakıyordu. O zaman bana da olumlu cevap vermek düşerdi. ''Tabii. İsterseniz yardım edebilirsiniz, şu an nerede olduğunu tam olarak bilmiyoruz. Bingo Kitabında Kantou Bayırı yakınında olduğu yazıyordu. Sorup soruşturup bulabilir miyiz bilmiyorum, sizin aklınızda bir fikir varsa dile getirin.''

[Midori Sora]

Bizim başımıza hep mifune iş açmıştı. Adamı döven zaten o. Kafadan gitti artık adam. Zengin züppe bizim mifuneden para karşılığı bizi rahat bırakmayı teklif etmişti ama bizim mifune de o göz var mı? Yok tabi. Adam yürek yemişçesine savaşma yolunu seçmişti. Ama onu haksız bulmuyorum. Savaşlarda nicelik değil nicelik önemlidir. Tek bir Kusagakure Chuunin'i 3 tane normal insanı çok rahat bir şekilde hallederdi.

En azından dövüşmeye başlayana kadar öyle düşünüyordum. Mifune kılıcı çıkarmış ve adama doğru vahşice savurmuştu. Çok hızlı gidiyordu benim eğitimli gözlerim ancak takip edebiliyordu onu. Savrulan kılıç avının üzerine atılan bir kaplan gibiydi. Avını saniyeler içinde parçalayacak olan bir kaplan. Ama kılıcı ete değmeden önce metallerin çarpışmasından doğan o metalik gürültüyle yankılanıyor. O kadar gürültülü bir şekilde yankılanıyordu ki kulaklarım zor dayanıyordu. Oldukça sert vurmuş olmalıydı Mifune. Rakibi koluyla bloke etmişti bu saldırıyı. Şaşkınlıkla karşılasam da sonradan yırtılan gömleğinin altındaki metal plaka ortaya çıkmıştı, yine de adam oldukça güçlü olmalıydı. Sonuçta bir kusagakure Chuunin'inin gücü oldukça yüksektir ve basit bir metal parçasıyla engellemek kolay iş değildir. Kendilerine üçlü bela diyen tipler daha fazla uzatmanın alemi yok diyerek kervansaray sahibini ikna etmişlerdi. Mifune'yi buradan men etmişti sadece adam.

İçeri giren kişilerden sonra geriye üçlü bela ve şarkıcı kalmıştı. Adamlar kendilerini tanıtarak kişisel husumetlerinin bulunmadığını ve sadece işlerinin gereğini yaptıklarını söylemişlerdi. Ardından bizim avımıza yardımcı olmak istemişlerdi. Avın yerini bulabilen kişiler işimize gelirdi. Eğer bir problem yaratacak olurlarsa içlerindeki demir levhalar sayesinde onları çarpabilir ve paralize edebilirdim. Avın bir genjutsu kullanıcısı olduğunu düşündüğümüzde bu adamları bize karşı savaştırmadan aradan çıkartabilmeliydim. Bana uyar, bu arada ben Midori Sora. Sizin genjutsuya karşı yapabileceğiniz bir savunma mekanizmanız var mı? Şaşırtın beni! O çelik levha olayı oldukça ilginçti.

[Darai Osui]

Herşey Osui'nin gözünün önünde olmuştu bu sefer, geçenkinin aksine. Dışarı çıkan adamlarla tüm konuşmayı dinlemiş, herşeyi görmüştü. Aslında Mifune-san'ı dövüşte yanlız bırakmazdı fakat bunu Mifune-san istemişti. Her ne kadar dövüşe karışıp onu gıcık edebileceğini aklına getirse de Tek kolu olmadığı için yardım ettiğğini düşünürse işler çok karışabilirdi. Bu yüzden kılıçlarını bozup kılıçlaını yaptığı çamurla elinde oynarken Mifune-san'ın da dövüşünü sadece izliyordu.

Aslında dövüşü önde götüren Mifune-san'dı. Tabii ki ikinci kardeş karışana kadar. Dövüşün heyecanından elindeki çamuru yere düşürmüştü Osui. Herkes de Osui gibi çok büyük heyecanla dövüşü izliyordu fakat dövüş yarıda kalmıştı. Her ne kadar Osui Ve diğerleri bunu açık açık söylemeye çekinseler de ağızlarında bir parça tat kalmış ve hayal kırıklığına uğramışlardı. Bu duygularla herkes içeri geçmişti.

Yani neredeyse herkesiçeri geçmişti. Dışarıda kalan hala yedi kişi vardı ve bu yedi kişiden en önemlisi Osui'ye göre Şarkı söyleyen yaşlı amcaydı. Onu merak ediyordu. Diğerleri dövüşmek için vardı ama onun dışarda kalış amacını çözememişti. Kendisiyle de tam olarak anlaşamadıklarından Osui bunu o üçlüden birine soracaktı. Kendi tanışma faslını atlayıp yaşlı amcayı işaret ederek "Birbirimiz ile tanışmayı daha sonra da yapabiliriz. Benim asıl merak ettiğim ordaki amca kim." Derken başıyla şarkıcıya güler bir yüzle selam vermeyi de ihmal etmeyecekti.

[GM - Naruto]

Mifune'nin sözlerinin ardından Okawa düşünceli bir yüz ifadesine bürünüyor ve ardından "Buralar zaten Kantou Bayırı'dır. Yani, en azından başladığı noktalardan biri diyebilirim. Ancak Kantou Bayırı'nda eğer bir kuytuya saklanırsanız, ölüm melekleri bile sizi bulamayabilir." diyor. Bu sizler için oldukça kötü bir haber oluyor elbette. Sora sora her şeyin bulunabileceğini düşünüyor olsanız da, bu ufak bilgi, kafanızdaki düşüncelere negatif bir müdahalede bulunmuyor değil. Okawa'nın bu düşünceli ifadesi kendini korurken, Sora söze giriyor ve sorusunu Üçlü Bela'ya yöneltiyor. Ancak sorusu özellikle Aoki'yi rahatsız etmiş olacak ki, adamın yüzü sirke yemiş gibi bir ifadeye dönüşüyor. Okawa ise düşünceli yapısından biraz taviz vererek, sert gözlerle Sora'ya bakıyor ve "Seni şaşırtalım mı?" diyor bir sorudan ziyade ünlem tadında. Hemen ardından ise "Size yardım etmek istedik diye bizi küçük görmeye kalkma sakın Sora-san... Mifune-san ile dövüşmeyi kesmemin sebebi, Miura'yı birlikte indirebileceğimiz düşünmemdir. Yoksa burada hepinizi tek başıma karşılayabilirim." diyor her bir kelimesinin üstüne basa basa. Gözlerindeki ciddiyet ise, az önceki nefret kadar gerçek duruyor.

Sora ve Okawa arasındaki konuşma ortamı ufak çaplı bir gerginliğe götürürken, Osui'nin söze girmesi ile konu dağılıyor. Yaşlı adam kendinin işaret edildiğini gördüğü anda, yüzüne büyük ve yavan bir gülümseme konduruyor. Osui'nin sözleri ile tüm bakışlar yaşlı adama çevrilirken Tsuda "Bu adam delidir." diyor gevşek bir şekilde. Aoki ise hemen kardeşinin omzuna ufak bir yumruk atıyor ve "Ona deli deme dememiş miydim sana?" diyor sinirli bir şekilde. Ancak Tsuda sesini epey yükselterek "Bana ne yapacağımı sen mi söyleyeceksin ufaklık!?" diye bağırıyor. Aoki ise aynı ses tonunu yakalayarak "Aramızda sadece bir yaş var! Sen kime ufaklık diyorsun!?" diyor. Birbirlerine karşı iki düşman gibi savaş pozisyonu alan kardeşlere karşılık, Okawa boş gözlerle kardeşlerine bakıyor. Laf dalaşına devam eden kardeşlerden Tsuda "Bir yaşsa bir yaş! Ben büyüksem benim sözüm geçer!" diyor ses tonundan taviz vermeden.

"Sen büyüksün diye aptalca fikirlerine katılacak değilim! Hem bir yaş çok da büyük değil."
"Ne demek büyük değil! O zaman ben Okawa'yı niye dinliyorum?"
"Çünkü Okawa senin gibi aptal düşüncelere sahip değil! Sen bir yaş ile büyüklük taslayacağını düşünecek kadar moronsun!"
"Moron mu? Sen kim köpeksin de bana moron diyorsun?"
"Sana diyorum işte! Moron moron moron moron!"
"Seni gebertirim! Saygısızlık yapmayı kes!"
"Sen de saçma sapan konuşmayı ve bana emir vermeyi kes! Suyunu bile bana getirtiyorsun!"
"Tabiki getireceksin! Büyüklerine hizmet etmek zorundasın!"
"Benden sadece bir yaş büyüksün ve bu seni o kadar da büyük yapmaz!"
"Sonuçta büyüğüm işte!"

İkilinin atışması bu noktada Okawa tarafından kesilirken "İkiniz de çenenizi kapayın!" diyor. Kardeşlerinin aksine dingin bir şekilde bunu söylemesinin ardından, iki kardeş birden susuyorlar ve hiçbir şey olmamış gibi masum bir şekilde Okawa'ya bakıyorlar. Okawa bakışlarını Osui'ye çevirirken "Bu adam uzak diyarlardan gelen birisi. Neresi olduğu konusunda bir fikrimiz olmadığı için uzak diyar diyoruz. Dilimizi bilmiyor ve bizi anlayabildiğini sanmıyorum. Kervansaraylarda şarkı söyleyerek hayatını kazanan bir adam sadece." diyor dinginliğini korurken. Konuşmasının bu noktada bittiği anlaşılan Okawa, sözü bu kez sizlere bırakıyor.

[Midori Sora]

Mifunenin sözlerinin ardından adamlar buranın ne kadar büyük olduğundan falan bahsetmeye başlamıştı. Yok efendim kaybolan fillerin ölülerini bile gizleyecek derinlikler varmış , yok efendim meleklerin bile göremeyeceği noktalar varmış. Melekler mi? İnsanların gücünü kabul edip asla var olmamışçasına silinen o masal yaratıkları mı? İnsan ölünce doğaya karışır meleklere değil. Biz insanlar doğayı büktük ve kendi lehimize kullandık. Onlar bizi durdurmadılar. Bunlara rağmen bunca özellik nasıl onlara atfedilebiliyor? Neyse adamın demek istediği buranın sonsuz derinliklerin girişi olduğuydu.


Ardından bana takılmışlardı. Yardım edelim diye küçük görmeyin falan demişlerdi. Mifune iyi hoş adam ama ben taşı döverek yontan suyum, ben yıldırımların içindeki parıltıyım. Asıl gücüm bu arkadaşlarla saldırılarımızı birleştirdiğimde çıkıyor ama bir ara dövüşelim, teke tek. Şimdilik gücümüzü ortak düşmanımıza saklamalıyız. Ben elektiriğimin yayılacağı alanlarda daha iyiyim. Bu yüzden Osuiye katlanıyordum. Suyun olmadığı alanlarda bile bana su yaratabilirdi. Mifunenin kılıcı ve vücudu elektiriğim için sadece bir araçtı. Düşmanlarım ise sadece bir yoldu.

Birbirleriyle kavga etmeye başlayan üçlü belanın üyelerinin kavgasını öylece izlemiştik. Anlamsızca kimin büyük olduğu ve hangi nedenden dolayı avantaja sahip olması gerektiği hakkında tartışıyorlardı. Avımız uzaklaşırken biz buradan anlamsızca münakaşa ediyorduk. Okawa bu gruptaki tek düzgün adamdı sanırım. Münakaşayı tek bir sözüyle durdurmuştu. Sanırım bu grubun lideri ve aklı başında olanıydı. Ben de kendi grubumun aklı başında elemanıydım. En azından öfkeyle kalkanın zararla oturacağını biliyordum. Adamın yabancı olduğunu söylemişlerdi. Benim için önemli değildi adamın menşei. Bence bu gece dinlenelim sabah avlanırız. Aç ve uykusuzken oldukça zorlanırız.