Aslında hikayenin bu kısmına kadar her şey oldukça normal ve sakin gidiyordu. Gidilmesi gereken yer, tanışılması gereken rehber adam ve heykellere ulaşmak. Ne zaman önüne duvarların çıktığını görse, onları yıkmayı tercih ederdi Hamaru. Amacına ulaşmak için engelleri tanımamayı ve sonunda övgüyü hak etmeyi arzulardı. Ama hikayenin bu kısmı yaşadığı onca olay arasında en garip olanlarından biriydi. Görmek isteyebileceği en son şeyle karşılaşmıştı belki. Bir süre oyalandıktan sonra yıkık dökük bir eve ulaşmış, kapı gıcırtıları arasında ilerlemeye devam etmişti. Bomboş odaların verdiği tedirginlikle sağ elini kınından ayırmayı ihtimal etmemişti bile. Ta ki o ana kadar. Kelimelerin eksik kaldığı bu zamanlarda, ön görülemez bir olgunun içine yuvarlanmıştı o anda. Son kapının açılışıyla birlikte, göreve biraz daha yakınlaştığı, birazcık daha ilerlediği o saniyelerde.. “Hiçbirini vermeyeceğim işte! Ben yaptım, o zaman benimdir hepsi! Ishi-chou kocaman adam, kendisine yapıversin bir zahmet!”
Bakışları arasında süzülmekte olan yedi yaşlarında ki bir çocuğun bağırışları, tüm dünyasını yıkabilecek güce sahipti belki de o anda. Tek tek sönmekte olan arzu alevleri, onun içinde büyük patlamalara ev sahipliği yaparken tansiyonunun düştüğü hissetti biran. Ayaklarının titremesinden birkaç saniye sonra yere yığıldı kendine engel olamayarak. –Ben iyiyim. – dercesine sağ elini hızlı bir şekilde havaya kaldırdı ve doğrulmaya çalıştı yattığı yerden. Yüzünde şok etkisi yaratmış olan olaylar dizilimi, nereye geldiğini sorgulamasını sağlarken çoktan ayağa kalkmıştı bile o anda Hamaru. Ayakta zar zor durmasının verdiği korkuyla son bir kere daha çocuğa doğru bir bakış attı ve girdikleri kapıya yöneldi. Büyük bir haşmetle açılan o kapıyı, büyük bir gıcırtıyla kapatmaya başladı yavaşça. Çıkmış olduğu odada bulunan otuza yakın heykelin verdiği şevkle olmuştu belki tüm bunlar. Büyük bir adamı karşılamayı bekliyordu belki de. Kendinden emin tavırlarla onlara heykelleri verecek, ülkesi, köyü için çalışacaktı. Ama olmadı. Dayanamadı ruhu. Uzun bir muhabbetin konu olacağı o odada, hiç var olmadan gitmeyi rahatlatmayı seçti kendini. İnsanlarla konuşmaya çalışmak bir yana, küçük bir çocuğun yalakası haline gelmek olabildiğince en kötü şeydi onun için. Binlerce iğnenin vücuduna saplanmasıyla aynı etkiyi taşıyacaktı belki ruhu.
Bakışlarını yavaş bir şekilde bulunduğu odaya doğru çevirdi ve etrafını süzmeye başladı, amansızca beklerken. Salon görevi görmesi gereken bu yerde, hiç bir eşyanın bulunmaması yeterince garip değilmiş gibi artmakta olan şüphesi onu kontrolü altına almıştı. Belki de onlar orada oyalanırken birazcık araştırma yapabilirdi kendi halinde. Gördüğü ilk odaya, güvenliğini elden bırakmadan yavaşça girmek gibi.