Mitsuko: Katsuo'yu bırakarak çatılardan ilerliyorsun. Elindeki parşömen, zıt bir yerde bulunan bir kioska ait. Köy meydanından geçecek ve o yönde ilerleyeceksin. Standart bir gün, fazla betimlemeye gerek yok. Konu hakkındaki düşüncelerinde alakalı RP yapabilirsin eğer istersen.
Sasaki: Shunshin ile ilerlemek düşündüğün kadar kolay olmuyor. Yolu yarıladığında, tekniği kapatıyorsun ve seni beklediğinden fazla yorduğunu farkediyorsun. Diğer kioska biraz daha yol var. Sokaklar git gide karmaşıklaşıyor ve daralıyor, çevre binaların ortalama kat sayısı 2'ye düşüyor. Köy meydanının keşmekeşi burada pek yok. Bir süre yürüdükten somra, kioska 3-5 sokak kala, arkandan birisinin koştuğunu duyuyorsun. Dönüp bakınca, bunun Katsuo olduğunu görüyorsun.
Katsuo: Tahmin ettiğin kadarıyla Sasaki'nin arkasından ilerliyorsun. Yollar git gide daralıyor ve karmaşıklaşıyor. Köy meydanından uzaklaştıkça insan sayısı azalıyor sokaklarda. Ancak var gücünle koşman, seni biraz olsun yoruyor, yetişmek için nefes almadan koşturuyorsun. Bir süre sonra, karşıda, Sasaki'yi görüyorsun. Hala ona doğru koşmaktasın. Seni farketmiş durumda. Bir şeyler yapabilirsin, eğer istersen.
Genel: Katsuo veya Sasaki'nin birbirleri üzerinde bir çevresel dezavantajı bulunmamakta. İkisi de birbirlerinden haberdar. Katsuo koşar halde. Sasaki, onun tehditkâr havasını hissedebiliyor, yani herhangi bir duruma karşı hazırlıklı. Aralarında 10 metre var.
İsmini dahi bilmediğim shinobi Sasaki-san'ın gittiği yöne doğru hızla koşturuyor, bir şeylerin ters gittiğini tam bu anda seziyor fakat pek de oralı olmuyorum. O ikisinin ne yaptığı beni ilgilendirmiyor. Kendi yoluma ilerliyor ve diğerlerine zıt kalan bölgeye yönelik adımlarımı sürüyorum. "Parşömenleri ulaştırsınlar yeter. Bu ne kadar zor olabilir ki?" Onlara tam olarak güvenmiyorum ve bunun kesinlikle farkındayım. "Belki de parşömeni ulaştırdıktan sonra diğer iki kioska gitmeli ve son durum analizi almalıyım." Düşüncelerime bir yenisi ekleniyor, usulca fısıldıyorum köyümün eşsiz manzarasına bakarken. "Bir yabancı ve ne olduğu belirsiz bir shinobi. Keşke tüm görevi tek başıma üstlenseydim. Böylesi daha kolay ve güvenilir olurdu..." Bir sonraki çatıya doğru sakince sıçrıyorum; köyümün neden güvenilmez kişilere shinobi eğitimi verdiğini bilmiyorum fakat herkes henüz ufacık bir çocukken bu eğitimi görüyor, onların güvenilmez olması ise o yaşlarda açığa çıkmayan bir konu. Bir insanın güvensiz olması büyük bir eksikliktir, ben ise onlardan uzak durmaya çalışıyorum; zaten bu yüzden diğer ikiliden ayrı olmayı tercih ettim... "Ah, Matsuoka-sama, doğanın eşsiz güzelliği. Eğer ki bizleri durduğun engin noktadan izliyor isen, senin adına üzülüyorum, bunu söylemeden edemeyeceğim. Köyümüz anlaşılması zor kişilerin etkisi altında. İnsanlar güvenilmez, bunu sen de benim kadar biliyorsun..." Yoluma devam ediyor ve görevimin kendi kısmına düşen tarafına odaklanıyorum. Kendi payımı tamamladığımda ise, diğer iki parşömenin ulaştırılıp ulaştırılmadığından emin olacağım. "En azından bunu yapmalıyım. Aksi taktirde..." Durumun aksini dahi düşünemiyorum... Ah, çok yorgunum lakin yılmayacağım ve bu basit görevin tamamlanması için elimden geleni yapacağım. Görev sonu vereceğim rapora, diğer ikili üzerinde dikkat edilmesi gerektiğini vurgulayacağım. Aslında... Sasaki-san'ın bir yabancı olmasına rağmen kötü bir kişiliğe sahip olduğunu düşünmüyorum ama bunu asla bilemem; onu henüz tanıdım ve kim olduğunu ise kesinlikle bilmiyorum...
Yolumda sakince ilerliyor ve köyümün tatlı sokaklarını inceleyerek yürüyorum. Görevi fazla uzatmadan tamamlamayı planlıyor, görevim doğrultusunda adımlarımı daha ileriye taşıyorum. Etrafa ise dikkat edeceğim, görebildiğim herhangi bir tehlikeyi analiz etmek için kullanacağım. Burası huzurlu bir köy ve huzurlu bir ülke olsa da, zaman zaman pisliklerin açığa çıkmadığını söyleyemem. Ben bu pisliklerden nefret ediyorum ve her zaman da edeceğim. "Doğa düşmanı pislikler. Hepsinin canı cehenneme..." Öfkemi bastırmaya çalışıyor ve sakinliğin tadına erişmek için derin birkaç nefes alıyorum. "Sakin ol Mitsuko... Günü geldiğinde tüm doğa düşmanlarını temizleyecek güce ulaşacaksın." Kendi kendime söyleniyor ve ağabeylerime bu konuda güvenebileceğimi biliyorum; pislikleri temizlemek adına danışmam gereken en iyi yolun o ikisi olacağını biliyorum. Benim değerli ağabeylerim, onları çok seviyorum... Bu sevgiden de öte bir his... Onlar benim canım ve kanım... Daha ötesini düşünemiyorum...
Ninjutsu (D-Rank) Kaon no Jutsu = 10 Gp (D-Rank) Karadagion no Jutsu = 10 Gp (C-Rank) Housenka no Jutsu = 15 Gp (B-Rank) Gouryuuka no Jutsu = 25 Gp (A-Rank) Genshihou = 35 Gp (S-Rank) Hotaru Sekiha = 135 Gp
Rakibine sonun erişmişti. Karşındaki rakibine karşı büyük bir soğukkanlılıkla yaklaşıyordu. Onu gördükten kısa bir süre sonra adımlarını yavaşlatmaya başlamıştı. Çünkü birazdan küçük bir savaşa girecekti ve bir krala yaraşır bir şekilde dövüşmek istiyordu. Adımlarını yavaşlatırken derin nefesler alarak nefesini düzenlemeye başladı. Nefes nefese bir şekilde söylemek istemiyordu söyleyeceklerini. Duygularınıysa hala doyasıya hissediyordu. Karşısındaki pembe saçlı adamı öldürmek için kalbi delicesine atıyordu. Kan görmek istiyordu. Pembe kafasının kan kırmızısına dönmesini, gözlerinin kapanmasını hayal ediyordu. Buysa bir kralı en mutlu eden şeylerden biriydi. Bir isyankarın ölümünü izlemek bir yana kendi elinden olan bir infaz onun en sevdiği şey olacaktı. Daha önce gerçek bir rakiple karşılaştığını hatırlamıyordu. Hatta ona göre henüz gerçek bir dövüş yaşamamıştı. Öncekilerin hepsi birer çöpten ibaretti. Şuan burada, pembe saçlı komik bir yabancının karşısında dikiliyorsa bu daha önce yenilmediğini, hatta yenilmez olduğunu gösteriyordu. Sırtı yere gelmeyen bir kral olacaktı. Asla ama asla kendini yenilmiş bir şekilde hayal etmemişti. Bundan sonraki hayatında da hayal etmeyi düşünmüyordu.
Duygular onun en büyük düşmanıydı. Bunun o da farkındaydı. Fakat bu düşmanını yenecek bir şeye sahipti. Dövüş tekniğinin ona verdiği yetenekle birlikte bir su gibi dingin olmayı öğrenmişti. Aralarındaki mesafeyi nefesini düzenlemek için kullanmıştı. Harekete geçip saldırı şansı da vardı. Böyle bir şeyi yapmayı asla düşünmemişti. Planladığı onca şeyden sonra rakibine koşarak saldırmak pek de mantıklı değildi ne de olsa. Her şeyin yolunda gitmesi gerekiyordu. Bir yalan söyleyecekse her şey düşündüğü gibi olmalıydı. Gerçi karşısındaki bir yabancıydı. Kimsenin onu sorgulayacağını düşünmüyordu. Zaten sorgu esnasında da pek konuşmayı düşünmüyordu. Her neyse. Tek istediği onu öldürmekti. Rakibinin caymaması, korkusuna yenik düşmemesi onun tek umuduydu. Eğer böyle bir şey olursa her şey sona erecekti. Buna izin veremezdi. Veremezdi.
Rakibini kışkırtacak ve kuduz bir köpek gibi saldırmasını sağlayacaktı. Gözleri bir buz kadar soğuk bakıyordu. Her an ölümü getirecek bir celladın tehlikesine sahipti. Tehlikenin kanında dolaştığını söylemeye bile gerek yoktu. O artık bir denizdi. Karşısındaki ise yüzmeyi bilmeyen bir yem. Birazdan boğulacaktı. Ciğerine dolan sudan kusarak kurtulmayı deneyecekti. Başaramayacaktı. Tekrar ve tekrar deneyecek, yine başarısız olacaktı. Katsuo kimsenin denizinden kurtulmasına izin vermezdi. Suyunun tadına baktıktan sonra kimse ayrılamazdı. Onları suyuna katmak, daha da taşmayı arzuluyordu. Bütün dünyayı sarana kadar taşacaktı. Ta ki Güneş'e ulaşana dek.
"Parşömenleri ver." demişti Katsuo. Bu iki cümlenin yeteceğini hatta artacağını düşünüyordu. Bir daha ona emir verirse onu öldüreceğini söylemişti. Sözünde durmalıydı. Yoksa ne olacaktı? Yine de ölecek miydi? Bunu düşünemiyordu. Her ne kadar yabancı bir hain olduğunu düşünse de sözünden cayan bir korkak olduğunu düşünemiyordu. Aksi halde ne yapacağını düşünmemişti. Tamamen boşluk görüyordu. Görevdeki hevesini kaybetmişti. Şuan tek istediği şey karşısındaki hainin boynunu kırmaktı. Sözlerindeki tehditkar havanın ardından Sasaki'nin pek sakin durmayacağını düşünüyordu. Zaten Katsuo'nun suyu soğuktu. Soğuksa hisleri zayıflatırdı. Korkmayacaktı. Bilinçsiz bir şekilde suda boğulacaktı.
Yürüyüşüm yavaşladığında ne kadar kaçarsam kaçayım bu kavganın geleceğinin habercisi olan hızlı bir kaç ayak sesi ve sonrasında yavaşlamış ayakları duydu kulaklarım. Her şey için kendimi hazırlamıştım ancak yine de bir tedirginlik vardı içimde, buraya kadar beni koşarak takip etmişse bu dövüşün gerçekten çıkmasını istediği anlamına getiriyordum. Yanlış değerlendiriyordum belki de ancak her şeye kendimi hazırlamıştım; bu kadar uzun mesafe kat etmek beni beklediğimden fazla yormuştu doğru ancak hala savaşacak gücüm vardı. Bu durum karşımdaki oğlan için de geçerliydi değil mi? O da yorulmuş olmalıydı bu kadar yolu bana yetişecek kadar hızla koşması gerekmişti.
Arkamı dönüp oğlana baktığımda benden yine parşömenleri almak istediğini duymuştum. Geriye dönüp bakmıştım, yüzüne o garip bakışlarına gözlerine. Karşımdaki kişi kendini benden üstün görüyordu ve bana emir verir şekilde hitap ediyordu. Benden hiç bir farkı yoktu, rütbelerimiz eşitti ancak bu yaşadığımız anın tek sebebi başka bir yerden buraya gelmiş olmam. Bu anın yaşanmasının tek sebebi eskiden güçsüz bir çocuk olmam...
Karşımdaki oğlanın bana emir verir sesi kulaklarımı tırmalıyordu. Artık buna alışmış olmam gerekiyordu ancak bu sefer olanlar sadece benim yabancı olmam da değildi değil mi? Parşömenleri benden almak istiyordu, belki de hırsızdı! Belki de olan tek şey benim yabancı olduğumdu. Hırsızı ben olarak görmüşlerdi değil mi? Bu görevi ben istememiştim bile ancak sonunda olan tek şey yine benim suçlu duruma düşmemdi. Elimden geleni yapmanın manası gerçekten neydi? Mitsuko-chan'a bakmak için gözümü çatılarda gezdirdiğimde olmadığını görmüştüm. O da bunun içindeydi değil mi... Ben ona iyilik yaptığımı düşünürken aslında o da bana parşömenlerden birisini verip çaldığımı düşünmelerini istemişti ve peşimizden gelmemişti. Çünkü ben çalarken onu uzaklaştırmıştım değil mi?
İnsanlar bana komplo mu kurmuştu? Çıldırıyor muydum saniyeler içerisinde, aklım beni terk mi ediyordu? Kendimi kayıp mı ediyordum. Korkunç bir durumdaydım. İnsanların benden bu denli nefret ediyor düşüncesi midemi bulandırıyordu ancak ayakta durmam gerekiyordu. İntikamımı geri alabilirdim, hepsini karşımdaki oğlandan çıakrtabilirdim.
Bana emir verir ses tonu üzerine gayet ciddi bir şekilde yumruklarımı sıkıp karşımdaki oğlanın gözlerinin içerisine bakarak "Adım Sasaki. Yabancı da diyebilirsin. Kusagakure'yi korumak için seni tam olarak burada durduracağım. Sana bir şey söylemiştim ve sözümün arkasında duracağım. Sen adını bilmediğim shinobi, parşömenleri kendine istemek ve göreve engel olmaktan dolayı senin bu hayatla olan bağını tam burada keseceğim!" diyecektim. Sonrasında çantacığımdan bir kunai çıkartıp bir de serçe parmaklarımla çaktırmadan bir sis bombasını ona bağlarken oğlana bakıp "Bu güzel çimlerde doğan güneşi kirletiyorsun. Ovaların gölgesinde sevdiklerimi koruyabilmek için savaşmaya hazırım. Bu sefer onlar için değil ancak benim onurum için." diyecek ve derin bir nefes alıp sis bombası bağlı kunaiyi rakibimin ayağına atacaktım, vuracak olursam ayağını sakatlamış olurdum kaçıracak olursam da etrafı sise boğardım ve sisin içerisindeki hareketlerinden yerini tahmin edebilirdim ve hareketli olduğundan saldırımı bloklaması daha zor olacaktı. Tabi sis perdesini yapmamın amacı rakibime Kagitsune ile midesine doğru Shinshinle birleştirilmiş yumruğumu gizlemek içindi. Plan belliydi; sis at, ellerini yak son hızda koşarak yumruk at.
Künye İsim: Yukishiro Sasaki Yaş: 17 Cinsiyet:Erkek Boy: 1.78 m Kilo: 73 kg Köy: Kusagakure Element: Katon Seviye:C-Rank [Chuunin] Eksiklikler: Kötü imge ve görüntüler-Fobi(Araç)-Yabancı [i]Alım gücü:4 - Orta-Düşük Gelirli/10 Puan __________________________________________
Out: Bir elle kunai çıkarıp, aynı anda o elin serçe parmaklarıyla, yeterli uzunlukta bir ip veya benzeri bir şey yokken ona sis bombası bağlayıp fırlatmak tarzı bir hamle olamaz. İmkân sınırlarını aşıyor. Sasaki'nin hamlesi iptal. Yerinde durduğu varsayılıyor. Ancak sözlerini sarfediyor haliyle, Katsuo'da duyuyor, o konuda bir sıkıntı yok.
Mitsuko: Kiosk'a varıyorsun. İçerideki eleman seni görünce hareketleniyor ve parşömeni senden alıyor. Gayet karizmatik bir Chuunin, hemen hemen yaşıtın. Teşekkür ediyor sana içten bir şekilde. Aklın onda kalmıyor değil. Uzun boylu, uzun, siyah saçları var. Fiziği ince, ancak atletik bir duruş sergiliyor.
Genel: Sasaki ve Katsuo birbirlerine bakıyorlar. Herhangi bir hamle çıkmıyor birbirlerinden, şu anlık, ancak ikiniz de harekete hazırsınız. Aranızda 10 metre var. Sokak, sizden sağa 3 metre, sola 3 metre, total 6 metre. Sokaktaki tüm evler 2 katlı, yani 7 metre civarında. Sokakta kimse yok.
Kapalı konu
Eğer dövüşecekseniz, lütfen, bakın rica ediyorum, GM'in eksik/yanlış okumasından kaynaklı şeyler dışında kararlara itiraz etmeyin. Yok sayılacaktır.
"Ah... Aklım nerede benim?.." Çocuk aklımdan çıkmıyor ve beni bu denli etkilemiş olması sinirlerimi bozuyor; hislerimi daha iyi kontrol etmeyi öğrenmeliyim diyorum kendi kendime. Usulca ona iyi günler diliyor ve arkamı dönüyorum, gözleri ve sergilediği duruşu hoşuma gidiyor. Sakin bir edayla adımlarımı bölgeden uzaklaştırırken, çocuğu zihnimden çıkarmaya çalışıyorum; uzun siyah saçları ve endamlı bakışları beni derinden etkiliyor fakat ben bu kadar zayıf değilim... Olamam, diye düşünüyorum...
Düşüncelerimin içerisinde bir süre kayboluyor ve köyümün nefis yemek kokuları arasında sokaklardan geçiyorum; az önceye karşın daha iyi hissediyorum, zaman çocuğu zihnimden çıkarmama yardımcı oluyor. Onu henüz tam olarak kafamdan atamasam da, günü onu düşünmeden geçireceğime dair kendime küçük bir söz veriyorum. Şimdi görevime odaklanmalıyım, kalan azıcık kısmını da kontrol ettikten sonra nihayet boşa çıkacağım ve evime dönebileceğim...
Dar sokakları inceliyor, dükkanlara kısaca göz attıktan sonra üst katlarda bulunan, çamaşır asılı yapılara bakıyorum. Köyümü gerçekten çok seviyor ve ona karşı büyük bir bağlılığımın olduğunu biliyorum. Ben bu köyü korumak adına ant içtim ve shinobi oldum; köyümü ne pahasına olursa olsun koruyacağım, diyorum sessizce. Zayıf benliğime ve güçsüz yapıma rağmen elimden gelenin en iyisini sergilemeye çalışıyorum, her daim varımı yoğumu ortaya koyarak hareket ediyorum... Güçsüz olabilirim lakin iyi bir Ninjutsu ustasıyım, bu seviyeye ve güce ulaşmak için çok çabaladım, şimdilerde ise yeterli verimi alıyorum. Gücümü pislikler ve doğa düşmanları karşısında kullanmak için sabırsızlansam da, eski ustaların söylediği gibi, sabır zihnin antrenmanıdır, diye sesleniyorum öz benliğime. Yoluma devam ediyor ve Sasaki-san'ın parşömenleri şimdiye kadar çoktan ulaştırdığını tahmin ediyorum; yine de kontrol etmekte fayda olacağını düşünerek adımlarımı sakince kiosklara doğru sürüyorum... "Ah, lanet olsun! O çocuk..." Cinsel hazlardan yoksun bedenimde bir karıncalanma oluyor, keşke daha fazlası olabilse, diye düşünmeden de edemiyorum...
Not: Çok değişik oldu yazı ya sabah sabah. Bu ikisi ne yapacak onu merak ediyorum.
Ninjutsu (D-Rank) Kaon no Jutsu = 10 Gp (D-Rank) Karadagion no Jutsu = 10 Gp (C-Rank) Housenka no Jutsu = 15 Gp (B-Rank) Gouryuuka no Jutsu = 25 Gp (A-Rank) Genshihou = 35 Gp (S-Rank) Hotaru Sekiha = 135 Gp
İnfazın başlamasına birkaç dakika kalmıştı. Kaçınılamaz bir son olacaktı hainin ölümü. Adı gibi emindi. Karşısındaki şimdiden yürüyen bir ölüden ibaretti fakat yine de söylediklerini düşünmeden edemiyordu. Bu ufacık, değersiz köy için savaşmak kimin aklına gelirdi ki? Hayatını neden böylesine değersiz bir toprak parçası için tehlikeye atardı? Buna bir türlü anlam getiremiyordu Katsuo. Düşünüyordu, düşünüyordu fakat anlam bulamıyordu. Tüm köy küle dönse, bütün ailesi kitaplardan bile silinse yine de üzülmezdi. Hatta bu onun işine gelirdi. Geçmişi olmayan bir adam olurdu artık. Gökten inen bir tanrı, güneşin yeryüzüne ayak basışı... Hep hayal ettiği andı bu. Belki de bütün köyü yaktıktan sonra istediği şey olabilirdi. Bunu aklının bir kenarına koymuştu. Çünkü geçmişi her daim onunla birlikte gelecekti. Savunmasız ailesiyle tehdit edilecekti. Tehdit edilmek yerine onları kendisi öldürse hem kendisi hem de ailesi için daha iyi olurdu. Ailesi öldüğü için üzülmezdi. Hatta sevinirdi bile. Başından bir bela daha kurtulmuş olurdu. Hem böylece ailesi de üzülmezdi. Çocuklarının nasıl bir canavar olduğunu göremezlerdi. Dünyaya hükmettiğinde ailesi de seçimi kaybedenlerin arasında olacağına emindi. En iyi seçenek buydu. Bu düşünceleri kafasına soktuğu için Sasaki'ye bir teşekkür borçluydu. Fakat tanrılar teşekkür etmezdi. Duaları, yalvarışları, yakarışları dinlerdi. Bir tanrının teşekkür ettiği hiçbir yerde görülmemişti, görülmeyecekti de.
Tekniği ve hissettikleri ona bir tanrıyı anımsatıyordu. Sessiz ve sakin bir stile sahipti. Yapması gereken tek şey diz çöktürmekti. Rakibi kanı kaynayan bir gençti. Rakibinin düşünceleri onunkilerin aksine bir hayli ham kalıyordu. Bu yüzden o dikkate alınacak bir rakip bile değildi. Olduğu yerde ayaklarının üstüne basmaya devam edecekti. Heyecanının tümünü bastırmıştı. Sakin bir şekilde tekrar "Parşömenleri. Ver." demişti. Rakibi harekete geçene kadar aynı şeyi tekrarlayacaktı. Bunu hiç sıkılmadan yapabilirdi. Fakat bir krala üç kere karşı gelinemezdi. Eğer üçüncü kez söylemek zorunda kalırsa işler farklılaşacak ve çığırından çıkacaktı. Her sözü kanun niteliğindeydi. En azından o bunu böyle görüyordu. Kimsenin de henüz anlamasını beklemiyordu. Bu kadar aptal olmalarını onların şanssızlığı olarak görüyordu.
Karşımdaki adam kendinden emin bir şekilde dururken benim kafam git gide daha fazla karışıyordu. Bu yerlileri bir türlü anlayamıyordum, bir uusta sadece tek bir millet mi vardır. Onlarca klan bir arada değil mi? Neden beni de yeni birisi olarak görmekte bu kadar zorlanıyorlar? Neden yapmaya çalıştığım her şey yannlış anlaşılıyor? Şu anda bile köyümün istikbali için savaşmaya hazırlanıyorum. Aslında görünen sebep bu tabi ancak benim asıl istediğim şey anlaşılacağı üzere, bana edilen hakareti geri yutturmak. Yabancı olmanın eksiklik olmadığını göstermek, ben... Ben her şeyimle bu ulus için savaşıyorum... Elimde ne varsa...
Karşımdaki oğlan bana bir kere daha "Parşömeni ver" dediğinde her şey tamamlanmıştı. Alenen benden parşömenleri istiyordu ve kalan ikinin de bende olduğunu bir önceki kiosktaki görevli biliyor olmalıydı. Biraz önce de benden yine parşömenleri istemişti. Görevin gereğini uygun değildi bu değil mi? Düşmanlar her yerde olabilirdi, örneğin karşımdaki Chuunin gibi; belki de normal görünerek aramıza sızmıştı ve şu anda bu parşömenleri ele geçirmek için kimliğini açığa çıkartıyordu.
Ne olursa olsun benim söyleyecek tek bir sözüm kalmıştı. Savaşa tüm bedenim ve yüreğim hazırdı, sevdiklerimi korumak, köyümü korumak ve daha da önemlisi onurumu korumak. Bir kaç dakika önce karşımdaki oğlana karşı atıp tutmuş küçük bir çocuk olmak veya korkudan kuyruğunu bacaklarının arasına kıstırmış bir sokak köpeği gibi görünmek benim gibi buraya sonradan göçmüş insanlar ve tabi ki de kardeşim için kötü bir görüntü olacaktı.
Elimden geleni yapmalıydım. Adama bir kere daha bakıp yumruklarımı iyice sıktığımda "Adımı tekrar söylüyorum. Sasaki ve sen bu toprakların üzerinde doğan güneşin yarattığı iğrenç bir gölgesin. Güzel çimenlerimizi kurutuyorsun; ancak ben tanrının izinden gittikçe ruhum ve bedenim buna izin vermeyecek. Adını söylemeyeceğini görüyorum. Bana emir vermen affedilemez, küçük aptal." diyecek ve cebimden bir kunai çıkartacaktım ve bunu sağ elimin serçe parmağına geçirecektim. Mühürleri sıradıktan sonra kaplan mühürüne geldiğimde derin bir nefes ile özellikle küçük bir ateş topu üfleyecektim ve ardından da ortaya çıkan toz ve buhar perdesini kullanıp kunai ile saldıracaktım, hemen alev topunun üstüne atacaktım bıçağı. Saldırım nedeniyle tek kaçabileceği yer yukarısı gibi görünüyordu, alev topunun yanları da bir o kadar sıcaktır diye tahmin ediyorum.
Out: Kusa bakmayın dersler falan filan derken eve yorgun bitap geliyorum, bir de tek başıma yaşıyorum sıkıntı oluyor. Turumu yazmayı becermişimdir umarım, biliyorsunuz yeniyim size de zahmet veriyorum; her iki arkadaştan da sabırları için ve gmimize de özellikle teşekkür ediyorum.
Künye İsim: Yukishiro Sasaki Yaş: 17 Cinsiyet:Erkek Boy: 1.78 m Kilo: 73 kg Köy: Kusagakure Element: Katon Seviye:C-Rank [Chuunin] Eksiklikler: Kötü imge ve görüntüler-Fobi(Araç)-Yabancı [i]Alım gücü:4 - Orta-Düşük Gelirli/10 Puan __________________________________________
Out: Goukakyuu no Jutsu kullandığını varsayıyorum Sasaki, zira tekniğin ismini yazdığını göremedim. Bir dahaki sefere yazmaya dikkat et zira bu olay tur iptaline kadar gidebiliyor.
Katsuo, Sasaki: Katsuo, Sasaki'nin bir kunaiyi serçe parmağına takıp el mührü yaptığını görüyor, hemen bir sonraki saniyede ise üzerine gelen bir alev topu görüyor. Gördüğü tek şey bu. Ancak buna hazırlıklı, haliyle, zira tekniğin hazırlanma aşamasını gördü.
Sasaki, alev topunu fırlattığı anda, farkediyor ki, kendi görüşü de alev topu yüzünden kapanıyor. Körlemesine kunaiyi fırlatıyor. İsabet alıp alamadığını bilmiyor, şimdilik. Katsuo ise kunainin fırlatıldığını bilmiyor. Bu olayların tamamı hemen hemen 3-4 saniye içerisinde gerçekleşiyor.
Mitsuko: Düşüncelerini elemandan ayırmaya çalışıyorsun ama tamamen ona odaklısın neredeyse. Belki de seni zevke kavuşturacak kişi o. Belki de seninle uyumlu olan dünya üzerindeki tek kişi. Belki de arkadaşlarının sana bahsettiği o duyguyu yaşatacak tek erkek. Belki de, yeni yaşam amacın olacak. Ancak onu arkanda bırakmaya çalışıyorsun, ondan kaçarak. Denemeden bilemezsin. Aniden yolun ortasında duruyorsun, etrafına bakınıyorsun. O kadar derin düşüncelere dalmışsın ki ters yöne gittiğini farkediyorsun. Kioskun önünden tekrar geçecek ve Sasaki'nin gittiği yere gideceksin, eğer istersen. Ancak istersen görevi burada bitirebilir, puanını alıp gidebilirsin.
"Ne yapıyorum ben?.." Düşüncelerimin içerisinde, engin, mavi gökyüzünün derinliklerine sesleniyor ve kafamı bir kez daha gökyüzüne kaldırmış halde bulunuyorum. İçimde var olan cinsel istek ve arzuları bastırmaya çalışsam da buna engel olamıyorum. Hazza karşı olan zafiyetim bedenimi ele geçiriyor, ben ise kendimi yanlış yönde, ters istikamette buluyorum. "Lanet olsun..." O çocuğu düşündükçe kendimden geçiyor ve zihnimi istediğim şekilde kontrol edemiyorum. Köyümün sokaklarına kısaca göz attıktan sonra bir an için ne yaptığımı düşünüyor ve tekrar aynı kioskun önünden geçmeye çekiniyorum; utangaç yüzüm açığa çıkıyor, o çocuğu tekrar görerek kendime acı çektirmek istemiyorum... Ben... Ben zayıf bir varlığım ve zayıflıklarımdan kaçmak için yolumu uzatmayı göze alabilirim. "Hayır... O çocuğu yeniden görmek istemiyorum... O..." Geriye dönüyor ve birkaç sokak öteden geldiğim yöne doğru ilerlemeyi hedefliyorum. "Belki de böylesi daha iyidir... Ah, Yura... Böylesi hazlar bedenime doldukça, kendimi sana ihanet etmiş gibi hissediyorum... Seni çok özledim... Keşke, keşke hayatta olsaydın... O zaman bu çocuk ilgimi çekmeyebilirdi ama sen..." Bedenim karıncalanıyor, Yura'nın ölüm haberini sanki yeniden işitmişim gibi hissediyorum. Gözlerim onu arıyor, bedenim acıların içerisinde dahi olsa onu arzuluyor, onunla birlikte olmak istiyor... "Seni çok özledim..."
Diğer iki chuuninin parşömenleri ulaştırıp ulaştırmadığını merak ediyor ve bir an kendimi bitap halde buluyorum; yorgunluk tüm bedenimi sarıyor ve beni görevimden alıkoymak için kamçılıyor. "Hayır Mitsuko... Bunu köyüne borçlusun. Kim olduğunu bilmediğin iki kişinin her şeyin önüne geçmesine izin verme. Bunu gönlünün rahatlığı için yapmalısın, aksi taktirde... Nasıl iyi bir shinobi olabilirsin ki?" Kendime yönelttiğim sözler motivasyonumu geri kazanmamda ufak da olsa önemli bir rol oynuyor, adımlarımı diğer iki kioska yöneltiyor ve Sasaki-san'ın gittiği yöne doğru çeviriyorum. İlk hedefim ise kiosk da karşılaştığım chuuninden uzak durmak, onu yeniden arzulamak istemiyorum; bu bana ölümünü yaşadığım sevgilime bir ihanet gibi geliyor... Elimde olmadan birilerini arzulamak ve kendimin acı çekeceğini bilmeme rağmen bunu istemek beni kötü hissettiriyor. Düşüncelerimin beni yeniden görevimden alı koymasına engel olmak için başka olgularla ilgilenmeye çalışıyorum; misal olarak köyümün güzel sokaklarına ve insanlarına kısaca bakıyor, yoluma devam ediyorum. "Çok az kaldı Mitsuko... Sadece parşömenleri kontrol etmen gerekiyor, daha fazlası değil." Böylesi rutin bir göreve fazla dikkat ettiğimi biliyor olsam da, her zaman görevlerime karşı olan dikkat ve temkin hissiyatları bunu yapmam için beni dürtüyor. Ağabeyim Haze'nin görevlerine olan düşkünlüğünü taklit ediyorum, ondan öğrendiğim ve esinlendiğim yegane dürtüye doğru ilerliyor, onun görev arzusunun azıcık da olsa küçük bir payını içimde bulundurduğum için mutlu hissediyorum. Fuka ise... "Fuka... Umarım zayıf bedenini içerisinde iyisindir. Görevlerin seni epey yorduğunu biliyorum, kendine dikkat et..." Sözlerim fısıltı halinde açığa çıkıyor; bu sanki düşüncelerimin sesli bir varyasyonu gibi sokağa dökülürken ağabeylerimin de şu an bir başka görevde olduğunu hatırlıyorum. "Kendinize dikkat edin, umarım her şey sizin için kolay olur..." Onlar için dilediğim dileğin Kami-sama'ya ulaşmış olmasını istiyorum, Kami-sama'nın her zaman bizler için en iyisini isteyeceğini biliyor olsam da, zaman zaman ona olan bağlılığımın zayıf olduğunu da düşünmeden edemiyorum. İnançsız değilim fakat aşırıya kaçan bir inanca da sahip olmadığımı biliyorum...
Ninjutsu (D-Rank) Kaon no Jutsu = 10 Gp (D-Rank) Karadagion no Jutsu = 10 Gp (C-Rank) Housenka no Jutsu = 15 Gp (B-Rank) Gouryuuka no Jutsu = 25 Gp (A-Rank) Genshihou = 35 Gp (S-Rank) Hotaru Sekiha = 135 Gp