Nedir aile? Seni koruyup kollayan, geleceğini düzenleyen, seni eğitenlerdir. Ölüm ile sarılsa bile ruhun, seni yaşatandır. Acını dindiren, sıkıntını alandır. Fakat Daiki için bunlar önemsizdir. Ne geleceği hakkında endişelenir ne de ölümden kaçar bir korkak gibi. Ne ailesi tarafından eğitilmiştir Daiki ne de sıkıntısı alınmıştır. Ne korunmaya ihtiyaç duymuştur Daiki ne de acısını dindirmeye. İşte bu yüzden aile kavramı değersizdir Daiki için. Birde bunların üzerine çiftçi bir aileye sahip olmasının verdiği acı ile iyice ailesinden kopmuştur Daiki. Bu nedenle arkadaşının aile hakkında söylediklerini hiç önemsemeden esas meseleyi dikkate almıştı.
Mezarlık, Fujita'nın eviydi. Ölümle yüzleşen yüzlercesinin sonsuz bir sükunet ile yattığı o yer bu sessiz dostu için en uygun evdi. Bu yüzden hak verdi dostunun mezarlığı evi olarak seçmesine. Ölüm kokulu topraklar, biraz daha ilerisindeydi Daiki'nin evinin. Komşu sayılırlardı. Bu birbirine benzeyen iki ruhun evleri de birbirine yakın olmalıydı elbette.
Daiki izlemeye devam ediyordu dalların rüzgarla dansını. Bir elini havaya kaldırdı ve serbest bıraktı. Rüzgarla dalgalanan bir bayrak gibi sağa sola süzüldü eli. Bu süzülüşü izlemek zevk veriyordu Daiki'ye. Ama kapılmamalıydı bu seyir zevkine. Cevap verecekti dostuna.
"Mezarlık demek. Güzel bir yer. İnsanların zekasının eşit olduğu bir yer. Bir gün bende ziyaret etmek isterim."
Diyecekti. Sözleri bittiğinde büyük ihtimalle sessizlik kaplayacaktı her yeri ve konuşmanın gidişatı yine Fujita'nın elleri arasında olacaktı. Daiki konu açma konusunda iyi değildi. Fujita hakkında pek bir soru işareti de oluşmamıştı kafasında. Tek yapabildiği pası Fujita'ya atmaktı ve yine böyle yapacaktı.