gönderen GM - Naruto tarih 11 Ara 2014, 12:25
Öldürdüğün adamın kanlı kıyafetinden vazgeçip kendi kıyafetin üzerinde birkaç noktaya hafifçe kunaile dokunuyorsun. Kıyafetin her ne kadar Sunalılarınkine pek benzemese de, üzerinde Ishigakure'ye ait olabileceğini düşündüğün birkaç yeri kazıyorsun sadece. Bu da kıyafetinin çok deforme olmamasını ağlıyor ve ekstra bir dikkat çekmeyecek konuma getiriyor kıyafetini. Daha sonra kendi kıyafetini ters çevirip giyiyorsun ve bu da sana ufak bir değişiklik kazandırıyor sadece. Adamın alınbandını bulmak için bir kez daha adama baktığında, böyle bir şeyinin olmadığını anlıyorsun. Bu da senin kafanda ufak bir soru işareti uyandırmıyor değil. Öldürdüğün adamın seninle birlikte buraya kadar geldiğini net bir şekilde biliyorsun. Yani adamın seni buraya getirenlerin içinde olduğuna adın gibi eminsin. Ancak üzerinden bir alınbandı çıkmıyor oluşu seni şüphelendiriyor. Ne var ki şu an için önceliğin buradan kaçıp köyünü korumak olduğu için, bu detayı şimdilik göz ardı ediyorsun. Zaten buradan çıkabilirsen, cevaplanması gereken onlarca sorun olduğunu bildiğin için, bu sorunu da geri plana atmakta bir sıkıntı görmüyorsun. Kapıya gitmek için harekete geçmeden önce, adamın kanlı kıyafetlerine ağzını siliyor ve böylece ağız kısmında kalan kanları temizliyorsun. Ancak bunun ne kadar iyi bir temizlik olduğu konusunda odanın karanlık olması sebebiyle net bir bilgin olamıyor.
Kapının yanına gittiğinde, çıkmak için kafandan geçen pozisyona geçiyorsun. Oldukça temkinli bir şekilde duruyorsun ve sanki zamanın durduğu hissine kapılıyorsun. Boğazının hizasında bulunan kunaini tutan elinin hafif bir titremeye maruz kaldığını görüyorsun ve bu yüzden birkaç derin nefes alarak kendini sakinleştirmeye çalışıyorsun. Sadece hayatının değil, küçük köyün Ishigakure'nin de tehdit altında olduğunu bilmek üzerinde ekstra bir stres yaratıyor ve bu stresten dolayı da bu ufak titremeler vücudunda baş gösteriyor. Birkaç derin nefesin ardından elindeki titremenin minimuma indiğine kanaat getirdiğinde kapıyı yavaşça açıyorsun. Bu öyle bir yavaşlık oluyor ki, sanki ufak bir meltemin sebep olduğu kapı açılması gibi görünüyor dışarıdan bakan bir göz için. En ufak bir gıcırtı bile olmadan açılan kapının ardından birkaç saniye bekliyor ve ne olacağını merak ediyorsun. Dışarıdan hiçbir tepkinin gelmemesi ile de kapının dışına doğru ilk adımını atıyorsun.
Kapının dışına çıktığın anda, birden etrafındaki beş kişiyi görüyorsun. Hepsinin elinde bir kunai bulunuyor ve sen daha adamlara saldıramadan, adamlar ellerindeki kunaileri sana fırlatıyorlar. Bir kunai sağ omzuna, bir kunai sol baldırına, bir kunai karın boşluğuna, bir kunai göğsüne geliyor. Son kalan kunai ise sol kolunu sıyırıyor, ancak zaten yeterince kunai vücuduna saplandığı için bu kunainin boşa gitmesi hiçbir sonuç değiştirmiyor. Gözlerin yavaşça kararmaya başlıyor ve adamlar sana doğru temkinli bir şekilde adım atarken yere çöküyorsun. Kendi aralarında bir şeyler konuşan adamların ne dediklerini duymak için çabalasan da, bu çaban bir sonuç vermiyor ve az önce aldığın derin nefesleri bir kez daha alabilmek için çabalarken köyünün nasıl yok olacağını görüyorsun. Bu görüntüler, gördüğün son görüntüler oluyor.
Derin bir nefes alıyorsun...
Kapının dışına çıktığında anda, birden ufak bir yanma sesi duyuyorsun. Bu ses ile irkildiğin anda, sağ ayağının bir parşömenin üstüne basılı olduğunu görüyorsun. Üzerine bastığın parşömen yavaşça alev alırken, birden şiddetli bir patlama oluyor! Patlayıcı parşömenin tam üzerinde durmuş olman, tüm bu patlamayı doğrudan hissetmene neden oluyor. Kara bir bulutun içinde ilk gördüğün, senden bağımsız bir şekilde havada süzülen sağ bacağın oluyor. Dizinin altından itibaren havaya uçan bacağını yakalamak için sol kolunu kaldırmaya çalışıyorsun, ancak boşluk hissi ile karşılaştığın anda, kolunun olmadığını görüyorsun. Tamamen kopmuş sol kolundan ümidini kesince, sağ koluna yöneliyorsun. Ancak vücudunun sağ tarafının olmadığını anladığın anda, gerçeklerle yüzleşiyorsun. Neredeyse tüm vücudun parça parça gözünün önünden geçerken, şu an sadece kafa ve sol omuz kısmından ibaret olan bir insan olduğunu anlıyorsun. Kafan zemine sert bir şekilde çarparken, bu acıyı hissedemeyecek kadar ölü oluyorsun.
Derin bir nefes alıyorsun...
Kapının dışına çıktığın anda, ortamdaki sessizlik içine işliyor. Sahneler kafandan tekrar tekrar geçerken, neredeyse gerçekten ölmüş olduğunu bile düşünüyorsun. Kafanı yavaşça kapının dışına uzattığında, bir koridorun hemen hemen sonunda olduğunu görüyorsun. Sol tarafın, ucu karanlık bir koridor şeklinde devam ederken, sağ tarafın sadece birkaç metre sürüyor ve bir duvarla sonlanıyor. Bunun ardından ışık kaynağını gözlerinle aradığında, görebildiğin ilk ışığın duvarda bulunan minik bir lamba olduğunu görüyorsun. Sol tarafına denk gelen bu lamba senden yaklaşık 30 metre kadar uzakta bulunuyor. Sağ tarafında ise hiçbir lamba veya ışık kaynağı bulunmuyor. Koridorda birkaç adım attığında ise, sol tarafında bazı odalar olduğunu görüyorsun. Aralarında 20 metre kadar bulunan odaların kapıları, senin içinden çıktığın odaların kapıları ile aynı ve hiçbirinden ışık gelmemekte. Bunu kapıların altına bakarak rahatça anlayabiliyorsun. Buna ek olarak, odaların hiçbirinden ses de gelmemekte. Sanki hiçbir canlı bu odalarda bulunmuyor gibi duruyor. Şu an için koridorun nereye çıktığı konusunda bir fikrin de bulunmuyor, zira lambalar sadece kendi etraflarını bir parça aydınlatabilmekte ve dolayısıyla koridorun ucu şu anda görünmemekte.
Bu hesaba atılan PM'ler kontrol edilmemektedir.