İki aşığın… Yani, kardeşin bakışmaları bittiğinde öküz olan Naka kendi payına düşen kısmı anlatmıştı. Anlatmaktan ziyade, aşırı abartı ve düşük performanslı bir oyunculuk sergilemişti bana göre. Savurduğu hayali silahın alnıma çat diye girmesini, gözlerim yukarı bakar ve hafiften şaşı bir şekilde izledikten sonra başımı sağa sola sallamış, konuşmasının geri kalanını mümkün olduğunca ondan kaçarak dinlemiştim. Belli bu salağın içindeki Ka-Katana ve bilimum kesici alet aşkı geçmemiş. Fakat… Çift Wakizashi kullanmak? Kullanırken kendinden geçmek? Kafadan sallamak? Öh be Naka!
En sonunda sakin bir şekilde konuşmasını bitirdikten sonra elimi kafasına koyup saçlarını karıştırdım gülümseyerek, bir elim de yanağımdaydı masaya koyduğum dirseğimden destek alarak. Birkaç saniye karıştırıp iyice sakinleştirdikten sonra beklemediği anda alnına tokat attım, neye uğradığını şaşırdı haliyle. “BÖYLE Mİ KORUYACAKSIN KARDEŞİNİ BE?!” diye azara başlayacaktım aslında ama Nishi konuşmaya başlayarak dikkati kendine çekti. Miha’nın kalbinden bahsetmesiyle bizim dörtgözden alınmış bir bakış yedim. Hayır, hastalığından arkadaşıma bahsetmeme mi alındı? Ne yani böyle bir şeyi kimse duymayacak mı sanıyor? Aksine herkesin duyması lazım ki insanların ona göre davranması lazım bana göre. Hem… Miha hastalığı yüzünden ezik hissettiği zamanları geride bırakmış olmalıydı, en azından Naka ile akademiye girdiklerinden ve haliyle olgunlaşmaya başladığından beri kompleks yaptığını görmemiştim. Zaten çok da uzun sürmedi bu bakışı, Nishi’nin genjutsucu olduğunu duymasıyla tekrar Nishi’ye kilitlenmişti ama kafamda soru işaretleri de bırakmadı değil.
Nishi oldukça mantıklı şeylerden bahsediyordu, zaten mantıksız konuşmaz bu herif. Evet, böyle zor durumlarda kaldığımız çok oldu. Hatta… “Offfff! Iya Vadisi’nde olanları hatırlıyor musun?” Lan ne rezil gündü, o gün olanlar fenaydı. İkizlere döndüm, Nishi lafını bitirmişti o yüzden dikkatlerini bana verdiler. “Ne için gitmiştik oraya… Haydutları mı kovalıyorduk? Öyle bir şeydi sanırım, zaten akşamdan kalmaydım o gün.” Dedim utanç içinde kafamın arkasını kaşıyarak. “Siz siz olun icapçı olduğunuz günler içmeyin, böyle acil göreve çağırıyorlar kafanız allak bullak oluyor sonra, hiç iyi değil! Neyse, herifler beklediğimizden kalabalık çıktı, bir de üç kişi Nishi’nin peşine takılmasın mı?!”
“Nishi bir yandan ‘AL ŞUNLARIEEE!’ diye koşturuyor, ben bir yandan odaklanmaya çalışıyorum! Yanlışlıkla Nishi’yi yaralayacaktım az kalsın Bousen Jutsu’m ile, hatta bir ara yanlışlıkla Nishi’yi ayağından yakaladım misina ile iyi mi? Hiç iyi değil! Lan çok feciydi o gün; herifler inatla Nishi’nin peşindeler, ne yaptıysam dikkatlerini kendime çekemedim… Neyse, medikalsin diye böyle durumlara düşmezsin zannetme. Bence de medikallere saldırmak aşırı aşağılık bir durum ama her shinobi bizim gibi düşünmüyor maalesef. Şimdi böyle anlatıyorum, ‘Bu mu takım çalışması?’ demeyin, bu bizim en kötü olduğumuz anlardan biriydi ve buna rağmen kurtulmayı başardık bir şekilde. Siz de eminim bizim kadar uyumlu bir takım olursunuz ancak… Senin hastalığın ciddi bir şey Miha, sizin her görevinizin bizim bu anımız kadar kötü geçme potansiyeli var.”
Söylediğim sözlerden sonra Miha gözlerini, masaya koyup birleştirdiği ellerine dikmişti. “Üzül diye söylemiyorum, ama gerçekler bunlar Miha.” Böyle konuşunca sanki eğitimlerinden konuşmaktan ziyade Miha’yı görevlere çıkmaktan vazgeçirmeye gelmişiz gibi olmuştuk. Aslında, öyle bir amacım yok ki benim? Benim amacım hem Miha’ya, hem Naka’ya farkındalık kazandırmak. Miha’nın, hastalığının farkına varmasını istiyorum ki vazgeçmek yerine çaba göstersin, Naka’nın da aynı şekilde düşüncesiz davranışlarının ne sonuçlar doğurabileceğini farketmesini istiyorum ki, biraz planlı programlı dalmaya gayret etsin. Miha’nın bu durgun hali fazla uzun sürmedi. Konuşmaya başladı ve söylediği şeyler içimi biraz olsun rahatlatıp, belki de sadece Naka hakkında endişelenmem gerektiğini belirten şeylerdi.
“Ben… Medikal bilgim artmaya başladığından beri kendime daha çok dikkat ediyorum. Neyin beni zorladığının, sınırlarımın ne olduğunun daha da farkındayım denilebilir. Tıbbi bilgim genişledikçe kendime daha da güveniyorum, durumumu nasıl idare edebileceğim ile ilgili yeni yöntemler buluyorum elbette. Bu da haliyle beni, kondisyonumu arttıracak egzersizler yapmaya teşvik ediyor. Hem… Annem de yardım ediyor bana!” Egzersiz lafını duymamla açılan gözlerim, annemi duymamla iyice şaşırdı. “Oha.. Ohaaaaa! Annem sana yardım mı ediyor?” Naka da Miha da, mutlulukla kafalarını deli gibi yukarı aşağı salladılar. “Beni hırpaladığı gibi seni de hırpalamıyordur umarım. Pek kondisyonunun artacağını düşünmüyorum o şekilde..” Dedim tedirginlikle kıkırdayarak. İkizler olumsuz anlamda kafalarını salladı. Ben de Nishi’lere dönüp açıklama yapma gereği duydum. “Annem kunoichiliği bırakmadan önce deli taijutsucunun tekiymiş.”
“Bırakmasaymış taijutsu alanında Tokujo bile alırmış diyorlar! Senseilerden duydum!”
“Doğrudur, ama öğretme konusunda epey agresif. Agresif olmasına agresif de, etkili öğretiyor hani. Ben akademideyken çok az çalıştırma fırsatı bulmuştu beni, eh haliyle Akemi daha minnacıktı, onunla ilgilenmekten çok zaman bulamadı ama… O günlerden kalma bilgiyi ve haliyle yara izlerini hala taşırım. Bak mesela şu yara..” İşaret parmağımla sağ omzumu gösterdim. Bu değildi lan, bunu Nishi malı kaplıcada yaptı. Öbür omzumu gösterdim. Köprücük kemiğimin üstünden başlayıp sırtıma ilerleyen ince, beyaz bir çizgi. “Bu olduktan sonra nasıl da korkmuştu! Daha bunun gibi ufak tefek bir kaç tane var... Neyse, nasıl çalışıyorsunuz ki?”
“Babaanneye anlatır gibi gıdım gıdım anlatıyor her şeyi. Eh, sen ve Yuudai gibi vurmayı kırmayı öğretmiyor tabi ki de. Akciğer kapasitemi arttıracak egzersizler yapıyoruz daha çok. Kapasitem arttıkça kanımdaki oksijen miktarı da artıyor. Oksijen artınca kalbimin iş yükü azalıyor vee…”
“Yeter masayı medikal bilgiye boğdun, kassan masadan yeşil chakra çıkacak!”
“Diyeceğim odur ki işe yarıyor işte! Çok az da olsa dayanma gücümde artış var! Tabi normal bir insan bu egzersizlerle daha iyi sonuçlar alırdı belki ama ben dediğim gibi gıdım gıdım ilerleyebiliyorum. Birkaç aydır çalışıyoruz boş zaman buldukça. Güzel vakit geçiriyoruz denilebilir. Hem düşününce… Annemin de kafası dağılmış oluyor biraz…”
“Madem öyle…” Kafamı yemeğini çoktan bitirmiş olan Naka’ya çevirdim. Aslında, annemi hatırlamak ve Miha’nın annemin kafasını meşgul eden şeylerle uğraştığını söylemesi falan içimde buruk bir hisse sebep olmuştu ama, bu hissin beni daha da sarmasına izin vermeden Naka’ya da odaklanmak istiyordum. “Sana gelirsek…” Alnına tekrar demin ki gibi geçirdim bir tane. “Neden sürekli düşünmeden, plansız programsız dalıyorsun lan? Senseiniz ile tanışmadınız daha ama onun bile dikkatini çekmiş!” Şimdi Kimidata-san’ın da bir katana kullanıcısı olduğunu tabii ki söylemeyeceğim burada. Heyecandan Naka donunu da çıkarsın istemiyorum, hem de spoiler yemesin çocuklar. “Kardeşimi koruyacağım diyorsun, böyle mi koruyacaksın? Hem taijutsucusun, hem hesap kitap yapmadan dalıyorsun, hem de kardeşini korumaktan bahsediyorsun. En çok gözlemi senin yapman gerekecek ki rakibin hamlelerini tahmin edip, Miha’ya olan bir saldırıda vakit kaybetmeden müdahele edip kalkan olabilesin. Bak şunu da belirteyim, kalkan olmak çok da doğru bir hamle değil, hele de ninjutsuyla ilgilenmediğin düşünülürse… Vücudunu kalkan olarak kullanacaksın ki, son çaren olmadığı sürece geride kalanları çoğunlukla zora sokan bir durum bu. Halbuki sizin doğanızdaki teknikler kalkan olmaya daha da müsait. Kısaca ben yine de biraz ninjutsuya da yönelmeni tavsiye ediyorum. Kardeşini çok korumak istiyorsan da… Bir arada olduğunuzda piçlik yapmak yerine onun düşünme yeteneğinden biraz feyz al derim.”
Benden çok iyi sensei olurmuş lan. Baksanıza bunlar öğrencilerim falan olsa iki dakikada gelecek planlarını çıkardım bile. Ne yazık ki Jounin olduğum vakit takım almak yerine Myoboku yollarına düşmeyi planlıyorum. Aslında… Üzücü be. Neyse konu bu değil.
“Bu arada… Evde işler ne alemde?”
“Ben gittiğimden beri çok mu mutlusunuz?” Değil.
“Kyou öldüğünden beri götü başı dağıttınız mı? Annem özellikle nasıl?” Değil
“Evde işler ne alemde?” Sadece. Yukarıdaki anlamları da kapsayan, ama hem durumun hem gururumun müsait olmayışından kaynaklı bu şekilde sorulmuş, üstü kapalı bir soru…