Yaşıyor! Nefes de alıyor! Hatta, bağırıyor da! Bayağı bayağı bağırıyor! "AH, BAĞIRMA ULAN KULAĞIMIN DİBİNDE!!" Işık diyor, orman diyor, beni köyümün medikal ninjalarına emanet edin diyor, diyor da diyor! Bu kızın kafasını buzluğa sokmak lazım yoksa fabrika ayarlarına geri dönecek. Şöyle bir tuttum kolundan, kaldıramadım! Kan birikti herhalde kafasının içinde de ağırlaştı birden bire. Buzluğu mu kıza getirsem? Hah, BUZ GETİREYİM BEN! Ama önce, bir çiş yapayım. Çiş yapmazsam prostat olurum, prostat olursam işemek bir ölüm haline gelir, işemeyi seviyorum, bunu kaybetmeyi göze alamam. Hem kısırlık da yapar çiş tutmak ama o benim için önemli değil.
Ueno-san'ın tuvaletine girmemle duvara asılı dandik ve paslı medikal çantasını görmem bir oldu. Resmen işeme zevkime zevk kattı bu çanta. İşimi bitirince ellerimi yıkama gibi bir zaman kaybı yaratmadan çantayı alıp koştum tekrar içeri, buz almaya. Fakat buzlukta buz yok, bu nasıl bir çelişki, bu nasıl bir gariplik? Neyse ki et var, o da işimizi görür. Olur da Ueno-san ölmez, yaşarsa, buzun çözülmesini bekleyip akşam yemeği yaparız hem. Ama şu an kız önemli, kızı yaşatmalı. Bastım alnına buzu bir güzel, yemin ediyorum benim içim eridi, keşke biri gelip bana da bassa. Buz. Kıza da iyi gelmiş olacak ki hafiften doğruldu ve gene çirkef gibi bakmaya başladı bana. Sonra nasıl olduysa; KARI BANA MAKAS ÇEKTİ!
Pembe, tavşanlı bir kırtasiye makası. Nasıl desem... Alındım sanırım. Pembe bir makasla alet edevatımı kesmek isteyen bir manyakla başbaşayım, hem de bu kişi ev sahibem oluyor. Tamam, pek aktif bir rolü olmayabilir çükümün, ama ben mutluyum onunla arkadaşım? Birbirimize karşı sevgi ve saygı çerçeveleri içerisinde muamele gösteriyoruz. Sözümden çıkmaz mesela. Durduk yere asilik yapıp baş kaldırmaz. Ulan konu nerelere geldi? Kız da dediği şeyle bir erkeği nasıl kaosa sürükleyebileceğinin farkında değildi sanırım, ben atarlanıp makası alınca, durduk yere sevimlileşti. Aha cidden ayarı bozuldu kızın! Bir shinobi, bir başka shinobinin ayarını istemeden de olsa, bizim köy nasıl bir ceza verir acaba? Çükümü kesmezler umarım.
Durduk yere sevdiğim insanın adını sordu bana, koltuğa uzanırken. "S-Sevdiğim kişi? Höh?" Çok mu belli ediyorum birilerine aşık olduğumu acaba dışarıdan? Ediyor olsam bile bu aralar en belli edemediğim zamanlarımdan olmalıydı. Yorgunluk, stres... Travma. Hepsini geçtim, kızın kafası kanıyor, muhabbeti edilecek konu mu bu şimdi? Kızlar böyle sanırım, hemen aşk meşk muhabbetleri yapmak istiyorlar, ne kadar çirkef ve çirkin de olsalar. Yazık...
"Ueno-san, bırak sevgiliyi börtü böceği şimdi. Kafan kanıyor kafan! Koltuk batarsa karışmam, anlaşmamızda koltuk temizlemek yok." Elinden zorla almış olduğum makasla flaster kestim. "...Zoruma gidiyor tavşanlı makasla flaster kesmek, Ueno-san." Gazlı bezlerden birine batikonu dayayıp alnının ortasına, kanayan yerine şap diye yapıştırdım. Yakar batikon biraz, yaksın da kendine gelsin zaten, değil mi ama? "Sallama bacaklarını erkek adam yanında öyle, anan baban öğretmedi mi?..." Diye kendi kendime söylendim. "Sakız da vereyim istersen?! Orman meyveli hani! Patlatmak yok yalnız." Aynı koltuğa, karşısına gelebileceğim şekilde oturup bağdaş kurdum.
"Hem sen söylersen, belki ben de söylerim."