Sonunda varmıştı o topraklara. O insanın en son görüldüğü, duyulduğu, varlığıyla titrediği topraklara ayak basıyordu. Buraya gelirken attığı her bir adım sabırsızlık doluydu. Elinden geldiğince hızlı gelmeye çalışsa da 3 güne anca varmıştı. Arkasında kocaman bir yalan bırakmıştı. İntikamını alabilmek için güzel bir yalanla ayrılmıştı köyden. Yani ufak bir işini daha sona erdirmişti. Fakat söylediği şeyin bir yalan olmadığını düşünüyordu. Aklında çoktan buna bir kılıf uydurmuştu. İçi rahattı. Şimdiyse amacına ulaşmak için kendini odaklayabilirdi. Burada o kızı bulmak bir hayli zor olacaktı. İnsanların ondan korktuğuna ve dedikoduların çoktan etrafta dolaşmaya başladığını düşünüyordu. Belki de çalacağı ilk kapıda karşısına çıkacaktı. Biraz uçuk bir hayaldi. Gerçekleşmesi bir hayli imkansızdı. Yine de inanmak istiyordu. Tıpkı diğer imkansız hayalleri gibi buna da inanmak istiyordu. Olup olmayacağı önemli değildi. Buna inanmak bile ona zevk veriyordu. Ne de olsa artık aynı topraklara ayak basıyorlardı. Onu bulmak ne kadar zor olabilirdi ki?
Tanrı bir seçim yapar mıydı? Her şeyi bilen, duyan ve gören o değil miydi zaten. Bir seçim yapması gerekirse seçtiği şey muhakkak doğru olmalıydı. Yani yanlış bir seçim yapması beklenemezdi. Tabi bunlar kusursuz bir tanrıdan beklenebilecek şeylerdi. Katsuo ise şuan bir tanrı parçası, ufak bir tanrıcıktı. Bu yüzden evlerden herhangi birini seçmesi yetecekti. Zaten tanrısal güçleri ona gizliden gizliye bir yol göstermeliydi. Çaldığı kapıyı açacak kişi çok şanslı olmalıydı. Çünkü kapıdaki bir tanrı misafiri değil, tanrının ta kendisi olacaktı. Bu şerefi bir insana bahşetmek için sabırsızlanıyordu. Bu yüzden aklından bir sayı tuttu. Bu sayı 3 idi. Üçüncü eve girecek ve kapıyı açan insana "Buraya Kusagakure'den geldim ve kalacak bir yer arıyorum." diyecekti. Başka bir şey demesine gerek yoktu.