O kadar da sert olmak istememişti Mao, kız kıçının üstüne düşmüştü; bu arada da diğerinin dizleri boşanmış diğerininkine nazaran daha etli olan kıçı mermer zemine daha yumuşak bir iniş yapmasını sağlamıştı. Resmen yere attığı için biraz pişmanlık duysa da çatık kaşlarının normal şekillerine dönmemesi için kendini zorlamış ve bunu başarmıştı, kızın bitmek bilmeyen öfkesi sayesinde. Kız, yerinde iki saniye durup düşünmeden bütün göğsü korkuyla hoplayıp ağlayan kıza bağırmaya devam etmişti. Mao'nun sabrı o an taşmış, yerde domalmış diğer kıza sinirle bakan kızı boynundan tutup; onun diğerine yaptığı gibi duvara dayamak ve tek eliyle çenesini sertçe tutup "Dur." demek istemişti. Kuğul havasındaydı, soğukkanlıydı; ona en iyi savaşçının hiç bir zaman öfkeli olmadığı öğretilmişti. Eh, hiç öğrenmemişti elbette; sadece bu durum artık sandığından çok daha az ciddi bir haldeydi. Kafayı yemiş bir kız ve kimden ötürü tartışması... Neyse ki kızın susması için adımlar yetmişti, derken diğer kız adını söylemişti; Takahashi Nagisa. Mao bu ismin uydurma olması için dua ederken Bayan Takıntı, sarışın kızın kıçına bir şaplak atıp adeta bir Ishi köylüsü gibi yollamıştı kızı.
Aşiret fotoromanlarındaki şallı kadınlara benzemişti bir anda, kendine arkasını dönmüş kızın düz de olsa kıçtır düzeyinde olan kıçına bakarken; "Acaba ben de onun kıçın vursam kızar mı?" diye iç geçirdikten sonra kızın konuşmasıyla kendine geldi; "Bilmiyorum, gidip sapık gibi koklamadım kızın saçını sonuçta.". Düşündüklerini söylemesine izin vermeden kız arkasını dönmüş ve özür dilemişti, sonunda aklı başına gelmiş miydi ne? "Şey. Benim adım Ueno. Ueno Riko. Senin ismin ne?"; yine utangaç moduna girmişti. Mao etrafına bakındı, kızın nefes alış verişi yerden kalkıp etrafta dolanmaktan hızlanmış, gözleri Mao'nun dudaklarına takılmıştı. Çatık kaşları içine derince çektiği bir nefesle düzelen Mao, sesini kuğuldan normale indirerek "Ben Mao." demişti... Şeytan Kral; Mao'nun doğduğu senenin en popüler kitabının kahramanıydı.
Öpücükten de umudu kesen Mao bir anda ağlamaktan yorulmuş kızın sesini duydu kaçan bakışlarla önündeki kızın fiziğini süzerken- Sanatçı adamdı sonuçta, kıyafetli insan eskizi yapmıyordu pek. - . Merdivenlerden önce iki büyük kafa görünmüştü, buzdağlarının çok daha büyük olan alt kısmı ortaya çıkarken az önce koridorda ağlayarak koşan kız da belirmiş; Mao ve Riko'yu tek parmakla göstererek salmıştı fazla protein tozu almış canavarları. Kocaman iki adam Mao ve kıza doğru geliyordu; merdiven tarafından geliyorlardı. Camdan atlamak da bir seçenek olmuştu bu sayede.
Önündeki cılız kızın önüne geçen Mao adamları dikkatlice izledi, iri yarı ellerindeki kemikler yumruklarının içinde çıtırdıyordu; ama o kadar büyük eklemlerden ses gelmiyordu. Adamlar, kızı koruyorlardı; ama küçücük bir kıza ve genç bir oğlana hiç konuşmadan, sadece saldırmak için yürüyorlardı. Adamlardan biri Mao'nun lanet olası akademi hocasıydı! Riko ağzında bir küfür yuvarlarken Mao fısıldayarak "Henge." demişti. Suratındaki gülümseme artarken ona doğru gelen adamlar yavaşlamaya başlamıştı, ama saldırmaktan vaz geçecekleri yoktu elbette. Mao o sırada kimsenin beklemediği bir hareket yapmıştı; fısıltısını duymayıp ne yapacağını yerinde donuk bir şekilde planlayan kıza dönüp göz kırptıktan sonra tekrar önünü iki yarmagüle dönmüş ve saldırıya geçmişti. O üstlerine koşarken ne yapacaklarını bilemeyen adamlardan sağdaki sağ eliyle bir yumruk savurmuş; Mao'nun kalın koluna dolanmasına izin vermişti. "Normalde beni bu halde duvara çarpabilirdi..." diye nefes nefese konuştu Mao, onun ne yaptığını anlayamayan Riko'ya. Ardından kolunu, dolayısıyla bedenini hapsettiği adamın suratına boşta kalan sağ eliyle bir yumruk atarken onu hapseden sol kolunu bırakmış ve iri adamın atmakta hiç efor sarf etmediği yumrukla yere yığılışını izlemeye fırsat kalmadan ona sağ eliyle solundan gelen yumruktan kaçmak için çömelmişti. Boşa giden yumruk, akademi öğretmenini sendeletmişti; "Ve Konketsu, akademi hocam; asla böyle bir yumruk atmazdı." dedi Mao hızla, kendinden emin. Sağ eli bütün vücuduyla birlikte yükselmiş; şaşkınca son hamle olarak kendine gelen yumruğa bakmayı seçen adama aparkatı geçirmişti. Muhtemelen kızın sınıfındaki en başarılı iki oğlandı Henge Tekniği bozulduğunda yerde sürünmeye başlayan iki çocuk. Mao çocuklara zarar vermemişti; "Bir kaç şişik sadece, de hayde! Soyadı Jinryu olan hiç bir kıza bakmayın sakın, bu sarı saçlı ikinize de yeter." demesiyle birlikte iki akademi öğrencisi topuklamış ve sarı kız korkuyla Mao'yu izlemeye başlamıştı bir şey yapamadan.
Mao hiç beklemeden kafası karışık Riko'yu bileğinden tutmuş ve uçurtma uçurur gibi kızı merdivene sürüklemişti; yanından geçtiği Nagisa'ya sessizce özür dilerken sınıf kapılarından çıkan akademi öğretmenlerini fark etmişti. Eh, bu sefer erkenciydi; sonuçta az kavga etmemişti bu koridorlarda. Kaçış tamamlanır tamamlanmaz, kızı köy merkezinin ortasında neredeyse sürükleyip yüksekçe bir yerdeki yalnız ağacın önüne götürdü. Oraya varmalarıyla kıza arkasını, köyün manzarasına önünü döndü ve yere çöktü bağdaş kurarak;
"Anlat bakalım, kim bu kaçak herif?"