"Önemsiz mi?"
İnsan canı önemliydi Hikari için. Özellikle günün anlam ve önemi tamamen bunun üzerine kuruluydu. Genç kız bu tür bir cevap istemiyordu. Aslında gerçekten cevabını bildiği bir soru sormuştu ona. Cevap gerektirmeyen bir soru. Bir shinobi bu tür davranışlarda bulunamazdı. Ne kadar gerçek ya da geçerli bir sebebi olsa da bir insan da böyle bir şey yapmamalıydı onun için. Bir şekilde bu adamın hayatına dokunması gerekiyordu. Tek başına başaramayacaktı. Onun için üzülmüştü. Aslında bakarsan herkes için üzülürdü. Ama şimdiye kadar hiç bir insan için böyle hissetmemişti. İnsanların işine karışmayı sevmez, her zaman uzaktan takip ederdi onları. Hayatlarına müdahale etmezdi onların hayatlarının içine burnunu sokmazdı. Ama içinde genç adama karşı bir yakınlık hissetti. Ama tam olarak ne olduğunun farkındaydı. Bir çok insan gibi yanılgıya düşmedi. Bu ne aşktı ne de romantik bir duygu. Sadece yardım etmek istiyordu. Ama karşısındakini tanımıyordu. Düşündü. Sadece bir defada karar verecekti. Yalnız hayatına geri dönebilirdi. Sadece annesiyle görüşürdü. Görevler dışında insan yüzü görmezdi. Antrenmanlarını yapar ve evinde oturup kitap okurdu. Belki de arada alışverişe çıkardı. Ya da bir kez olsun dış dünyaya karşı ördüğü duvarları aşar ve dışarı çıkardı. Bir arkadaş edinirdi. Ona yardım ederdi ve hayatında en azından bir şey başarmış olurdu. Belki o duvarlardan içeri girmesine izin vermezdi ama onunla ilgilenerek yardım etmiş olurdu. Başarısız girişimini telafi etmemesi için ona bir sebep verirdi. Hikari karar vermeliydi ve bunu tek seferde yapmalıydı.
Arkasını dönüp uzaklaşmasını izledi Ikegawa'nın. Bir adım. Hikari boşluğa bakıyordu kararını vermek için bütün beyni seferber olmuştu. Onu tanımıyordu. İki adım. Herkes bir şeylerden korkar. Korktuğu için başaramadı yaşamak için çırpındı demek ki bir umut var. Üç adım. Arkasından koşup koluna yapışıp gitme demek Hikari'nin yapacağı bir davranış değil. Ayrıca gayet yanlış anlaşılabilir bu durum. Dört adım. Onu korkutacağım. Ona bir şeyler kanıtlayacağım. Ve beşinci adım.
Hikari bütün hiddetiyle ve kararlılığıyla aniden önüne geçti Ikegawa'nın. Zaten bir vursam ikiye katlanacak, diye geçirdi içinden. Zarar vermek istemiyordu ama bir erkeğe erkek gibi davranmalıydı sonuçta kendi kurallarına göre. "Bir erkek gibi kavga et bir erkek gibi dayak ye." Shinobi olmaya karar verdiği gün ağzından çıkan kelimelerdi bunlar. Pes etmiş omuzları düşmüş ve bir kızdan daha güçsüz duruyordu Ikegawa. Ona göstermeliyim onun içindeki savaşçıyı çıkarmalıyım, dedi. Bütün bu durum sadece bir an sürdü. Ikegawa'yı yakasından yakaladığı gibi yere yapıştırdı. Çamura bastırıp tepesine çıktı.
"ÖNEMSİZ Mİ!? KENDİNDEN UTANMALISIN IKEGAWA. SENCE O BÖYLE OLSUN MU İSTERDİ!?"
Yakasından çekip Ikegawa'yı kendine yaklaştırdı. Hayatında ilk defa bu kadar yüksek sesle konuşmuştu. Artık gözyaşından eser yoktu. Kendini bir erkek gibi hissediyordu.
"BİR İBNE GİBİ PES Mİ EDECEKSİN!? NELER HİSSETTİĞİN KONUSUNDA SADECE FİKİR YÜRÜTEBİLİYORUM. AMA SENİ ANLAYAMIYORUM."
Sesi çatlamış ve incelmişti. Ikegawa'yı yere bıraktı sertçe. Ayağa dikildi. Önce bir öksürdü. Gözleri yaşarmaya başladı. Önce uzaklara baktı. Hala yalnızdılar.
"Beni bundan sonra dostun olarak bil. Eğer altından kalkamayacağın bir durum olursa yanında olacağım."
Mezar taşını işaret edip lafına devam etti. Ses tonu iyice sakinleşiyordu. Etkilemeyi başardığını umarak, gerçekten içten gelen şekilde söylüyordu. Ama kendi ağzından çıktığına inanamıyordu. Tek dileği bundan pişman olmamaktı.
"Olaylar olur. Bunu değiştiremezsin. Anlamalısın."
Lafını bitirdikten sonra sadece başında dikildi. Kalkması için yardım etmeyecekti ona.