Hüzün selinin altında, bir kelebeğin uçuşu kadar dengesiz ve kırılgan. Sessiz bir bitkinin, hafif bir meltemle salınması, onun uyum sağladığı ufak fakat kendinden emin hareketler ile rüzgara tutulması; küçük bir hüznün etkisi... Kimisine göre ise büyük, dayanılmayacak kadar derin oluşu... Sadece üzüntü değil, aynı zamanda yasın verdiği etkiyle bir bütün. Mutsuzluğun esiri, hayret verici duygulardan yoksun. Uykusuz ve tüm bunlara alışkın...
Çaresi olmayan hastalıkların kurbanı olarak kendisini gösterebilir lakin ön plana çıkmaktan hoşlanmayacağı için bununla ilgilenmezdi. Hiç kimse onu kurtaramazdı, tanıdığı hiç kimsenin yardım edemeyeceğini biliyordu. Daha önce tedavi olmayı denemiş, hiç bir tedavinin onu kurtaramayacağının bilinçsizliği ile çırpınmış, defalarca kez yıpranmıştı. O solmakta olan bir çiçekti; belki de ölmekte olan...
Acı çeken bedeninin içerisinde hapsolmuş benliği ile bir kez daha yalnızdı. Hüznün eşiğinde, uykusuz geçirdiği üçüncü günün derin gecesinde, yarım ayın enerjisi ile doluyor, kendisine zaman tanıyordu. Henüz çok genç olduğunun bilincinde, yalnız, gençliğin verdiği enerjiden yoksun bir şekilde soluyordu. Ailesi dışında kimsesizdi; ki ailesi dahi onun zayıf bedenine olan bağışıksız yapısının etkilerini tam olarak bilmiyordu. Kendisini diğer insanlara nazaran biraz daha iyi anlıyor olabilirlerdi fakat aslında onu hangi yaşayan mahlukat anlayabilir ve ona destek olabilirdi ki? Böyle bir şeyin mümkün olması, kainatta onun hastalıklarına sahip bir başkası tarafından gerçekleştirilebilirdi. Mitsuko ise böyle bir insanla henüz tanışmamıştı; dış dünyaya yabancı ve çekingen olan yapısı dolayısıyla bu tür insanların varlığına inanmayı reddediyordu. Ne de olsa o yalnızdı. Dünyada steril bir kimse olabilirdi yahut uykusuz günlerin kabuslarında yaşayan bir başkaları... ama hiç birisi tüm bunların birlikteliği ile hayat bulmuyordu. Ya babasının tohumları, ya da annesinin doğurganlığında bir aksilik vardı; aksi halde böylesi bir zayıflığın hayat bulması pek mümkün değildi ve Mitsuko, şu an ağabeylerinin kendi rahatsızlıklarıyla ilgili empati kuramıyordu. Zaten bunu istediği de pek söylenemezdi.
Esen meltemin etkisi ile saçları uçuştu, birkaç saniyenin ardından ayın yansıttığı ışınlara odaklandı. Gözlerinde yer alan yorgunluk göz altı torbalarından hoşnut değildi; güzel bir kız olduğunu sanmıyordu, henüz kendisine ilgi gösteren bir erkekle de karşılaşmamıştı. Hem olası bir durumda cinsel hazdan yoksun olan bedeni ile ne yapabileceğini bilmiyordu. Daha önce cinsel ilişkiye girmiş lakin acı ve hissiyatsız ile karşılaşmıştı; bunu birkaç kez daha denediğinde ise, tek yapabildiğinin karşısındaki kişiye, kuru bir zevk yaşatmaktan ibaret olduğunun bilincine varmıştı. Yaşadıkları onu üzüyordu. Yine de sağlam durmalı ve köyüne olan sağdık yaşamında, insanlara edebileceği yardımları düşünmeliydi. Sonuçta o bir shinobiydi; görevleri ve koruması gereken koca bir ülke vardı.
Bir süre düşündü ve elini cebine attı. Sardığı birkaç tütünden birisini çıkararak dumanı doğaya saldı ve ciğerlerine çektiği nefeslerin getirdiği öksürük hissiyatını bastırdı. Henüz tütüne yeni yeni alışıyordu, ki, neden içtiğine dair ise hiç bir fikri yoktu. Sadece gereksiz bir keyif, diye düşündü, daha fazlası değil...
Doğası gereği ateşle yakın olan benliğinin derin boyutlarında, kendisini ne şekilde güçlendireceğine dair hiç bir fikri yoktu; o hissiyatlarına güveniyor ve çevredeki insanları hissedebilen yapısını geliştirmek istiyordu. Yine de henüz elinden bir şey gelmiyor olmasına fazla üzülmüyordu. Daha büyük sıkıntıları vardı, düşünmekten kendisini alıkoyuyor ve uykusuz geçen günlerin hatırına tütününden birkaç duman daha alıyordu...
O yorgundu, bir ağacın dibinde yalnız ve diğer insanlara karşı öfke doluydu. O insanları kıskanıyordu, onların uyku yeteneklerini ellerinden almak istiyor, kendisinin yaşadığı her şeyi herkese ve tüm insanlığa aşılamak istiyordu. Bir gün... Bir gün çektiği acıların insan bedeninde bırakan olumsuz yanlarını bir mühür ile destekleyecekti; o mühür günler boyu uykusuzluk acısı çektirecek ve ızdırap gibi gelen yorgunlukla insanlığı köreltecekti. Hiç kimse günler boyu süren uykusuzluğa dayanamazdı; henüz bu tadı tatmayan hiç kimse buna engel olamazdı. Evet... İçindeki öfke buydu. İnsanların ne sebeple acı çekeceğine dair zihninde çeşitli bir senaryo belirlemiş ve bu amaç uğrunda ilerlemeyi zihnine kazımıştı. Bir şeyler yapmalıydı... Onu seven yahut ondan nefret eden herkesin bu acıyla kavrulduğunu görmek istiyordu... Onu anladığını sanan ağabeyleri ve annesi de bu acının kurbanı olacaklardı... Fakat Mitsuko bunu sadece zihninin derinliklerinde saklamayı düşünüyordu; kimseye anlatmadan, bir gün bu isteğine kavuşacaktı... Kendi çektiği acıları bir başkasına aktarmak... Cinsel organı hareketsiz kalan bir erkeğin korkusu ve uyumak için çırpındığı her an kendisini bu acının eşiğinde bulması... İşte bu eşsiz bir empati duygusu olurdu. Mitsuko kendisine dair empati kurduğunu zanneden zavallılara hükmetmek ve onları cehennemin küçük bir boyutu olan, kendi boyutuna indirgemek istiyordu. Bu tehlikeli bir teknik olacaktı fakat kusursuz ve iyi işlenmiş olması bunu bir bütün haline getirecekti...
Tütününden son bir duman daha aldı ve zeminde söndürdü... Gözleri kapanırken, yorgunluğun kendisini alıp götürmesini diledi... Birkaç saatlik uyku... Aslında tüm istediği buydu...