Ishigakure zemininin nadiren yağış gördüğü günlerden biriydi. Akşamüstüydü ve tahminen bir iki saat gibi bir süre içerisinde hava kararacaktı ki, yağmur çiselemeye başlamıştı. Keji'nin gözünden bakacak olursak, o bunun ahmakıslatan olduğunu sanıyordu. Burada yağmur, pek de normal değildi.
Ormanın hala yanmamış kısmında, boynu biraz bükük bir şekilde kendi yalnızlığıyla baş başa kalmıştı. Nefes alışverişinin akciğerlerini ağrıtması, biraz uzun zamandır burada olduğunu gösteriyordu. Belki de sadece ciğerleri açılmıştı, malum, temiz hava, onun gibi bir keşin ciğerlerine bile iyi gelebilirdi.
Çıp.
Bir damla düştü, hem de tam önüne. Artık bunun gerçekten yağmur başlangıcı olduğuna emindi, fakat bu ne kadar umurundaydı, işte burası gerçekten mühimdi. Damlanın yansımasında anlık olarak kendisini görmüştü. Yüzü, gerçekten kötüydü. Göz altları uykusuzluktan ve beynini kemiren sorulardan dolayı çökmeye başlamış, göz kapakları kendini kapatmak için can atıyordu. Hafiften sakalı çıkmış, zaruri olmadığı sürece bir şey yeyip içmediği için dudakları kurumuştu.
Çıp.
Bir damla daha düşmüştü. Bu sefer onun biraz önüne, sağ çaprazına. Gülümsedi. Doğa onu yalnız bırakmamış gibi görünüyordu. Sigarasını tazelemiş, havanın kararmaya başlamasıyla birlikte eve gitmeyi tercih etmişti. Zaman zaman atıştıran yağmur eşliğinde, evin yolunu tutmuştu.
Kapıdan içeri girmiş, odasına çıkıp yatağına uzanmıştı. Bir sigara çıkarıp yakmış ve onun dumanını üflerken
''Yorucu.'' diye geçirmişti içinden.
Sıkıntıdan bunalmıştı ki, uzun zamandır yapmak isteyip de cesaret edemediği bir şeyi yapma kararı almıştı. Yatağının hemen yanında bulunan komidinin çekmecesini açmış, içerisinden bir çakra kağıdı çıkarmıştı. Odaklanmış ve vücudunda bulunan farklı enerjiyi kağıda aktarmıştı ki, ev birden alev almaya başlamıştı.
İçeriden annesinin çığlıkları gelmiş ve bir bağrışma sesleri duymuştu. Aniden yatağından doğrulmuş, içerideki odaya gitmişti ki, yolda onu ateşler karşılamıştı. Üstünden atlamayı denemiş, başaramamıştı. Sağ elinin avuç içi ateşin üstünde olmak suretiyle, annesinin yan odada cayır cayır yanışını izliyordu.
Ağlayacaktı ki, gözünden bir damla bile yaş akmıyordu. Annesi, ateşlerin içinden geçip ona doğru gelmiş ve omzundan dürtmeye başlamıştı.
''Uyan! Keji, hey! Uyan!''
Annesinin ona uyan demesine anlam veremeyen Keji, birden suratında acı bir tatla gözleri yaşararak uyanmıştı. Odasındaydı ve karşısında babası duruyordu. Anlaşılan sızmıştı ve babası da en kötü uyandırma tekniklerinden birini kullanarak suratına sigara dumanı üflemişti.
Keji, bunun ne kadarının rüya olduğunu merak ediyordu, çünkü avuç içindeki ateşin söndüğünü hissetmişti. Hızlıca rüyasında, daha doğrusu kabusunda ateşin üstüne koyduğu elini açmıştı.
Çakra kağıdında farklı farklı etkiler olduğunu fark etmişti. Ona yaşamı boyunca hep büyük cezalar veren ateş, de oradaydı. Biraz doğruldu ve dönerek yatağın kenarına oturdu, babası Shigekazu da büyük bir sükunetle yanına oturmuştu.
Keji bir sigara çıkarıp dudaklarının arasına koymuş ve zipposunu ateşlemişti ki, öyle kalakalmıştı. Ateşe odaklanmıştı, ateş, kaderini değiştirmişti ve yine aynı ateşin, onunla uğraşmasına izin vermeyecekti.
''Ne garip.'' diye geçirdi içinden ki, bu sırada babasının bir şeyden bahsettiğini fark etti. Az kaldığını söylemişti babası, az kalmış, aile içinde önemli bir şeye.
''Peki neye?''
''Önemli bir şeye, öğrenirsin zamanı gelince. Görüşürüz, Kanaye.''
Babası eve gelip onunla bunu konuşmuş ve gitmişti. Keji o gittikten sonra tekrardan uzanmış, bir sağa bir sola dönmüş fakat bir türlü rahat edememişti. Uyku bu gece de ona haram gibi görünüyordu.
Yataktan kalktı ve penceresini açıp oturdu. Uzun zamandır yapmaya fırsat bulamadığı başka bir şey daha vardı ve şimdi sıra ondaydı. Köy meydanına ve arkası dönük bir şekilde yürüyen babasına doğru şöyle bir bakıp gülümsedi ve el mühürlerini yapmaya başladı.
''Sanzengarasu no Jutsu!''