Attıkları her adımla birlikte Katsuo daha da karmaşık duyguların esiri oluyordu. Her adımında farklı bir duyguyu tatmak ona öylesine duygular yaşatıyordu ki kendini ilk defa yenilmez ve mutlu hissediyordu. Hele ki mutluluk şuana kadar henüz ona uğramamıştı. Tattığı ilk mutluluğun sebebini ise en iyi o biliyordu. Miura onu hayatında asla yaşayamayacağı duygularla tanıştırıyordu. Tanrıça, attığı her adımla birlikte tanrısına hikayelerini anlatıyor, onu daha da heyecanlı hale getiriyordu. Konuşmalarına gerek yoktu. Onların çok özel bir bağı vardı. Birlikte bulundukları her saniye onlar için birer hikaye demekti. Yan yana olmaları yeterdi birbirlerini tanımak için. Katsuo, tanrıçasını tanıdıkça duyguları birer atom bombası şiddetine dönüşmeye başlamıştı. Bedeninin kontrolünü yavaş yavaş kaybettiğini hissediyordu. Her saniyeyle birlikte duygularını dışa vurmamak için daha fazla savaşması gerekiyordu. Eğer duygularına teslim olursa bu savaşı kaybederdi. Gülmeyecekti. Mutluluğunu sadece içinde yaşayacaktı ve bu savaşın galibi sonunda o olacaktı. Bir tanrının yenilme lüksü yoktu. Bu savaştan da üstün çıkarak hayatının en mutlu günlerini sürdürecekti.
Kervansaraya giderken yolda gördüğü hiçbir ayrıntıya dikkat etmiyordu. Kendini sadece tanrıçasının görevlerine adamıştı. Hiçbir şeyin canını sıkmasını istemiyordu. Fakat yine de bir şeye dikkat etmekten kendini alı koyamadı. Yol üstünde gördüğü kalabalık denebilecek topluluk bir hayli şüpheli gözüktü gözüne. Başlarına bir bela gelecekse, bu belanın bu adamlardan geleceğine adı gibi emindi. Hem kalabalık, hem de tehlikeliydiler. Bir şey planladıkları ortadaydı. Fakat bu planın kendilerinin üzerine olmadığını düşündü. Çünkü adamlar, onları görür görmez planı uygulamaya sokmalıydılar. Bu yüzden adamları zihninin bir kenarına atıp Miura'nın verdiği emirle yoluna devam etti.
"Ve ölümün notaları ilk duraklarına varır."
Mekana ayak basmalarıyla beraber masaya oturmaları bir olmuştu. Tanrıçasıyla birlikte romantik bir akşam yemeği yiyeceği için içi içine sığmıyordu. Olaylar o kadar hızlı gelişiyordu ki neler olduğunu anlamakta güçlük çekiyordu. Bütün bu hızlı gelişen olaylar yetmezmiş gibi Miura onu her geçen saniye şaşırtmaya devam ediyordu. Kızın verdiği siparişle beraber bu güzel ve zayıf kızın içinde ne olduğunu düşünmeye başlamıştı. Gerçi midesini biraz dinlediğinde kendisinin de acıktığını anlamıştı. Kızı haklı bularak aynı şeyleri yemeye karar vermişken Miura ikinci saldırısını yaptı. Katsuo'nun sırtına öylesine büyük bir sorumluluk yüklemişti ki bunun nasıl altından kalkacağını bilemez olmuştu. Nasıl bir cevap vereceğini düşünmekle günlerini harcayabilirdi. Fakat ne yazık ki bu kararı şimdi vermesi gerekiyordu. Kendini ilk defa bu kadar aciz ve çaresiz hissetmişti. Boşlukta gibiydi. Gideceği iki yolu da gözünün önüne getirdi. Her iki taraf da karanlıktı. Hiçbir çıkış yolu yoktu. Gözlerini kapattı. Sakinleşmeye çalıştı. Gözlerini açar açmaz garsona döndü ve rahat bir tavırla heyecanını gizlemeye çalışırken "Bana da aynılarını getirin lütfen. Ve evet, kalacağız." dedi. Hemen ardından Miura'nın gözlerine baktı. Bir cevap aramaya çalışıyordu. Yaptığı ona göre mantıklıydı. Böyle bir şansı bir daha eline geçiremezdi. Fakat yine de yanlış bir karar verdiyse olacaklardan korkuyordu. Kısacası Miura'dan korkuyordu.