Bir zamanlar var olanlar, kayboldu. Ishigakure'nin tozlu yollarında, Amegakure'nin yağmurlarında yada Kusagakure'nin ağaçlarının gölgesinde duyamayacağınız hikayelerle dolu bu dünya sevgili okur. Ve bu kitap, bu hikayelere adanmış bir kitaptır.
Yıllar önce yedi kişilik cesur bir savaşçı grubu bilinmeyen topraklara doğru yola çıktı. Ne köyleri adına ne de kendi isimleriyle oradaydılar. Kimisini macera sürüklemişti bu yola, kimisi merak, kimisi amaçsızca yaşıyordu, kimisi ünlü bir savaşçıydı. Peşinden koştukları bir şey yoktu, hikayelerinin sonunu bilmiyorlardı. Kim bilir, belki de sadece sıkıcı bir gezi olacaktı onlarınki.
Pat.
Kalın kitabı sakince kapatıp yerine koydu. Pek ilgisini çekememişti. Belki de kütüphane görevlisine danışsa aradığı şeyi bulabilirdi ama o usulca labirentin içerisinde süzülüp rastgele bir şeyleri eline alıp bakmayı tercih ediyordu.
Zaten kütüphane görevlileri her zaman yaşlı ve huysuz insanlardı ve şuanda pek onlarla konuşası yoktu. Yaşlı insanlar hakkında sevmediği bir şey varsa o da sürekli gereksiz şeylerden bahsetmeleri idi.
Birkaç kitaplık koridorunu da geçtikten sonra tekrar kitapları incelemeye başladı.
Bir tanesi özellikle dikkatini çekmişti, üzerinde hiç bir şey yazmıyordu ve eskimiş bir deri kaplaması vardı. Eline aldı, kalbi bir anlığına daha sert attı çünkü o da biliyordu ki bu tarz kitaplar genelde bir hazine oluyordu. Üzerindeki tozu üfleyip uçurdu ve zarar vermemek için yavaşça açtı kapağını. Anlamadığı bir şeyler yazıyordu ilk sayfada .
ʇɐıqɐʇ üɯüʇ uiğilɹɐʌ uɐşnlo uǝpɹǝlǝppɐɯ zisuɐɔ ǝʌ iluɐɔ ؛çüƃ uǝɹıʇşığǝp ǝʌ uɐʇɐɹɐʎ uǝpıuǝʎ ʞɐɹɐlo ılʞǝɹüs ıuıpuǝʞ ıpuǝʞ ɐpuişip uıuığıluıʞʇǝ uɐsu̇ı ˙ɹılıpǝ lnqɐʞ nğnʇşnlo uɐpuiɹɐlɹnsun ıɾɹǝuǝ ǝʌ ǝppɐɯ ˙ɹıplığǝp uıʞʇǝ ɹǝlɹöʇʞɐɟ ıuɐsu̇ı˙ɹɐsdɐʞ ıuısdǝɥ uiɹɐlʞilɹɐʌ uɐşnlo uǝpɹǝlǝppɐɯ zisuɐɔ ǝʌ iluɐɔ uǝɹıʇşığǝp ǝʌ uǝʎǝlıuǝʎ ʞɐɹɐlo ılʞǝɹüs ıuıpuǝʞ ؛ɐğop
Bulunduğu yere oturup kitaptaki yazıyı çözmeye çalışıyordu, hangi dilde yazıldığını anlamaya çalışıyorken iyice kaptırmıştı kendisini. Diğer sayfalara da bakıyordu, hepsi bunun gibi anlamsız el yazmalarıyla doluydu.
Derken omzunda bir el hissetti, kafasını çevirdiğinde kendisine bakan bir kızla karşılaştı.
Ben buradayım diye bağırmayan koyu yeşil gözleri, çok hafif şişkin yanakları, düzgün bir suratı ve uzun kumral saçlara sahip bir kızdı. Kitabı Kokuryu'nun elinden aldı ve kitaba baktı. Kitaba bakmasıyla yüzüne bir gülümseme yayılması bir oldu.
"Acaba ne yazdığını anlıyor mu?"
"Şey, acaba onun hangi dilde yazıldığını biliyor musun?" diye sordu kıza. Gülümsemesi iyice suratına yayılmıştı kızın, o kadar ki bir kahkaha atmadığı kalmıştı. Genetik bozukluğunun getirdiği güzellik yanağından kaybolmadan kitabı Kokuryu'ya uzattı.
Doğa; kendini sürekli olarak yenileyen ve değiştiren canlı ve cansız maddelerden oluşan varlıkların hepsini kapsar.İnsani faktörler etkin değildir. Madde ve enerji unsurlarından oluştuğu kabul edilir. İnsan etkinliğinin dışında kendi kendini sürekli olarak yeniden yaratan ve değiştiren güç; canlı ve cansız maddelerden oluşan varlığın tümü tabiat--
"Hassiktir... Kitap tersmiş..."
Utancını gizlemeye saklasa da pek başarılı olduğu söylenemezdi Kokuryu'nun, hatta az biraz kızardığından bir hayli emindi. Göz ucuyla kıza baktı, kızın gülümseyen suratıyla karşılaşınca usulca elini kafasına götürerek gülümsedi ve "Eh, hayatımda yaptığım ilk salaklık bu değil." dedi.
Adsız kurtarıcısı cevap vermeden ayağa kalkması için elini uzattı. Kendisine uzatılan eli reddetmeyip yukarıya çekti kendisini Kokuryu.
Kendisini rezil olmuş hissederken ve ne demesi gerektiğini düşünürken "Benim kitabın ters olduğunu çözmem bir buçuk saatimi aldı." dedi kız. Kendisini bir kere daha kurtarmıştı kendi açığını da itiraf ederek.
"Sanırım sen gelmeseydin benimde bir o kadar uğraşmam gerekecekti çözmem için." diye karşılık verdi Kokuryu ve elini uzatıp ekledi "Ben Kokuryu, Kokuryu Taoreta."
"Tatsuya Kynthia, memnun oldum Kokuryu." artık kahramanı isimsiz değildi, Kynthia güzel bir isimdi, daha önce duymadığı türden. "Bende." dedi kızın elini bırakırken yavaşça.
Konuşmak istiyordu ama sanki aklındaki her şey sıfırlanmıştı. Hayır, karşısında bir kız olduğu için değil tabi ki. Sadece az önce ki salaklığı hala aklını meşgul ediyordu.
"Ee, ne arıyorsun tam olarak ?" diye sordu Kynthia. Tekrar eliyle kafasının arkasını ovuşturup "Aslında pek bilmiyorum ne aradığımı, sadece işime yarayabilecek veya ilgimi çekebilecek bir şeyler bakıyordum." diye cevapladı Kokuryu, "Peki sen ?" diye de ekledi hemen arkasından.
Aldığı cevap biraz tuhafına gitmişti; "Kütüphane'den sorumluyum." dedi kız. Aklındaki tüm kütüphane sorumlusu tanımı yıkıldı bir anda. Kynthia Kokuryu'nun şaşkınlığını fark ederek "Biliyorum, tuhafına gitti. Çocukluğumdan beri kitap okumayı severim. Sanki başka bir diyarda yaşıyormuşum gibi hissediyorum kitap okuduğum zaman. Buraya da yıllardır gidip gelirdim, Gorou-sanla aram hep iyiydi. Birkaç hafta önce de ona burada yardım etmemi rica etti, o zamandan beri de buradayım." dedi. Bu sırada Kokuryu'nun elindeki kitabı alıp kapatmış ve tekrar eski yerine ters olarak koymuştu.
Kokuryu bir kitaba bir Kynthia'ya baktı. Kız gülümseyip omuz silkti ve "Eğlenceli oluyor." dedi.
Sağına soluna bir şey arıyormuş gibi baktıktan sonra "Gel benimle." deyip yürümeye başladı. Kokuryu'da kitap koridorları arasında ona eşlik etmeye başladı. Kütüphane'nin göbeğine ulaşmışlardı, oturacak yerler ve masalar vardı. Masaların üzerinde kimisi yeni kimisi eski onlarca kitap, üzerindeki yazıların yeni yazıldığı belli olan bir kaç defter ve kitap ayraçları vardı. Henüz günün erken saatleri olduğu için olsa gerek kimse yoktu kütüphanenin bu kısmında.
Bir sandalye çekip oturdu kız, Kokuryu'da hemen karşısına yerleşti. "Demek eğlence anlayışın bu ha?" dedi iğneli ama eğlendiğini belli eden bir ses tonuyla Kokuryu. Sadece sırıtmakla yetindi kız cevap olarak. Bir kaç saniye sonra suratındaki sırıtmanın yerini merak aldı "Ee senin hikayen ne peki?" diye sordu Kokuryu'ya.
Derin bir nefes aldıktan sonra Kokuryu anlatmaya başladı. "Boynumdaki alın bandından da anlayacağın üzere bir shinobiyim." diye başladı cümleye, kızın gözlerinin boynuna kaydığını gördü bir an. Anladığı kadarıyla o söyleyene kadar dikkatini bile çekmemişti. Konuşmasını bölmeden devam etti "Shinobi olmak için çok bir sebebim yok aslında, bilirsin işte. Sadece oldum. İyi tarafları da var kötü tarafları da. Neyse önemli olanda bu değil. Bu sabah uyanıp duş aldıktan sonra uzun zamandır yapmak istediğim bir şeyi artık yapmanın zamanının geldiğine karar verdim ve akademinin yolunu tuttum. Oraya vardığım zaman Takashi-senseiyle konuşup dileğimi dile getirdim. Bir dersliğine derse girmeme izin verdi, bilirsin beni test etmek için. Ders bitince yanıma geldi yeterli bilgiye sahip olduğumu ve potansiyelimin olduğunu ama "yeterli"nin aslında yeterli olmadığını söyledi. Haklı da. Bende kendimi geliştirmek ve bir şeyler öğrenmek için buraya geldim. Aslında ne aradığım ben bile bilmiyorum."
Kynthia'nın suratı düşünceli bir hal almıştı. "Bekle burada." dedi ve yerinden kalkıp kitaplıklar arasında kayboldu. Birkaç dakika sonra geri geldi ve "Hey, kızıl gel benimle." dedi. Kokuryu yerinden sakince kalkıp meraklı adımlarla kızın peşine düştü. Bir süre ilerledikten sonra başka bir kitaplık koridorunun önünde durdular. Koridorun iki yanında ki raflarda diğer raflardan farklı olarak kitaplar dışında parşömenler de yer alıyordu. Kitaplık koridorunun sonundaysa bir kapı vardı.
Henüz ağzıyla dile getirmediği soruyu gözleriyle soran Kokuryu'ya cevap olarak "Bu bölüm shinobilerle alakalı şeylere dolu. Eminim kendini geliştirecek bir şeyler bulabilirsin. " dedi ve Kokuryu'nun eline bir anahtar bırakıp "Bu anahtar da karşıdaki kapıyı açıyor. Oraya genelde insanların girilmesine izin verilmiyor. Çok özel şeyler bulunduğundan değil, zaten bir shinobi o kapıyı çokta uğraşmadan aşabilir. Sadece normal insanlardan yada gözlerden uzak tutulmak istenen şeyler orada var. Bir şey olursa beni girişte bulabilirsin. Ah! Bir de; Garou-San bu gün gelmez ama, gelirse de oraya girmene benim izin verdiğimi söylemen yeterli olacaktır." dedi.
Bir anahtara bir de gülümseyen kıza baktı ve "Teşekkür ederim." diye karşılık verdi. Gayette emindi ki eğer Kynthia olmasaydı bu bölümü bulması saatlerini alırdı.
"İşime dönmem gerekiyor, sonra görüşürüz." dedi ve usulca kayboldu kız. Kokuryu peşine düştüğü hazine ile baş başa kalmıştı artık.