Bunları size anlatmadan önce oldukça acı çektiğimi söylemeliyim. Duygularımın tercümesi olan kelimelerin, beni sürüklediği bu yazım gerçek bir yaşamdan alıntı oysaki. Günlük yaşantımızdan bir kesit diyebiliriz buna. Belki de şuanda hissettiğim azaptan öte, herkesin hayatında en azından bir kere yaşamasını ön gördüğüm bir hadise bu. İnsanın doğasından gelen sevginin, sadece bir bireye ait olması gerektiğini düşündüğünüz bir an olduysa eğer ve o birey yıllar sonra karşınıza çıktıysa beklemediğiniz biran, olayların bu şekile bürünmesi olağan bir durumdur. Belki gençliğimin verdiği bir hazdı bu ya da hayallere esir düşmemin getirdiği bir yalanlar dizilimi. Eğer bir gölge olduğumuzu varsayarsak, o kişinin sizin güneşiniz, sizi yaşama süren parıltınız olması muhtemeldir. Lakin beslediğiniz saflık eğer bu parıltıya eş değer gelmezse, bu parıltıdan daha kuvvetli, daha cana yakın olursa o zaman cehennemin ateşini tadarsınız nefes aldığınız sürece. İnsanlardan soyutlanır, sadece nerede hata yaptığınızı düşünürsünüz. Eğer bu ilişkide hata yapmamışsanız da, haklı olan sizseniz, muhakkak kendinizce bir sebep bulur, teraziye oturtunuz seçenekleri. Onurunuz mu yoksa ona karşı beslediğiniz sevgi mi? Üstün gelen kısım galip olur hayatınızda. Diğer yandan iki tarafında kendine özgü dezavantajları vardır tabii. Eğer onurunuzu seçerseniz, eğer kendinizi bir kere daha hiçe sayıp son bir kere daha şansınızı denemek isterseniz, bu durumun sonucu değişmeyen tek şey olan pişmanlıktır. İnsanın kendini yiyip bitirmesinin en yavaş ve en acı verici olanıdır. Eğer onurunuzu seçerseniz, kendinize engel olup unutmayı amaçlarsanız meleğinizi, bu yoldada aynı acılara kucak açar en yavaş ölümü seçersiniz. Yani anlatmak istediğim şu ki, eğer bu durumun bir ilacı olsaydı. Kanıtlanmış olan bir tedavisi, bir seansı olsaydı. Bunu zaman yapardı size. Zamanın geçiremediği bir şey yoktur, buna oldukça eminim. Aksini ispat etmeye çalışana da saatlerce, günlerce kafa tutabilirim. İkimizde birbirimizin tecrübelerini tartarız, sonuca vararız ve en sonunda ortak bir karara kavuşuruz. Zaman bu dünyanın Tanrısı, doktorudur.
Çok yakın zamanda, İshigakure'nin o kavurucu güneşinin daha yeni yeni kendini yağmura verdiği günlerde tanımıştım onu. Hazırlıksız yakalanmıştım ona. Bir meleği andıran yüzü, benim ona karşı olan utangaç yaklaşımıma rağmen parıltısından ödün vermemiş, olduğum gibi kabul etmişti beni. Çok az şeyin ilkini onunla yaşamış olmamın getirdiği pişmanlık, hayatıma lanetler okumama sebep olmuştu. Keşke onu daha önce tanımış olsaydım şu yaşamımda. Keşke bu duyguları, bu azabı daha önce çekmiş olsaydım da beni toparlayabilecek kişiler olsaydı çevremde. Aşkın bu kadar derin bir duygu olduğunu daha yeni yeni öğrenmiştim oysaki. Gönül eğlendirmek için birlikte olduğum kişilerin aksine ilk defa birine karşı bağlanmış, onu ruhumun bir parçası olarak ön görmüştüm. Şuanda beslediğim pişmanlık bir yana, tek şeye üzülürüm. Birine gereğinden fazla değer vermenin getirdiği pişmanlığa. Kaçan, kovalanır sözünün ne kadar gerçek bir deyim olduğuna. Ben hep kovalayan olmuştum onun gözünde. Hayatımda ilk defa yaşanan tartışmalara, iki tarafın gözünden bakmış sonuca isteksiz ulaşmıştım. Haklı olduğum konuların aksine, hatalı olmayı seçmiştim bazı zamanlar. Bazı zamanlarda, alttan alan olmuştum. Ben böyle biri değildim oysaki. Şu zamana kadar ilişkilere amaçsız yaklaşmış, çoğunlukla giden taraf olmuştum. Hiç bir zaman pişmanlık duymamıştım sevgili konularında. Biri gider, yenisi gelir, olmadı biz buluruz gözüyle bakmış kolayca vazgeçmiştim onlardan. Tabii, nereye kadar böyle gidecekti? Bu sorunun cevabını çok kısa zamanda yaşadım. Hayatın gerçekten bazı durumlarda ne kadar acı verici olduğunu, daha yeni yeni öğrenmiştim. Türkülerin, arabeskin nasıl yazıldığını, nasıl insanın içine hükmettiğini daha yeni yeni farketmiştim. Kendimden utanıyordum, mantığımı kendimden soyutluyordum ben bunları nasıl dinliyorum derken. Nasıl ben bu hale geldim derken.
Ellerimi yavaş bir şekilde kalemimden ayırdıktan sonra, oturduğum yerden yavaşça ayağa kalktım ve bakışlarımı ondan hatıra kalan tek şeye o kelebek tokasına doğru çevirdim. Geri vermek istemediğimden değil hayır. Vazgeçemediğimdende değil. Onun geri istememesinden dolayı. Canımı daha fazla nasıl yakabileceğinin formülünü bulduğundan dolayı.