gönderen Aoi Hikari tarih 01 Eki 2014, 19:00
not: Hikari'nin bir günlük rutinine örnektir.
Önce tıkırtılar apartman dairesinin holünde işitildi, ardından güçlü bir şakırtı. Metalin yere çarpışıyla insanı uykusundan uyandıracak bir ses yankılandı binanın merdiven boşluğunda. Hikari eğilip yerden anahtarlığını aldı. Bina sakinlerinden gelebilecek tepkilerden tedirgin, daha sıkı tuttu anahtarlığını. Dikkatlice kilide soktu ve yavaşça çevirdi. İki tok ses daha merdiven boşluğunda serbest kaldı. Evinin kapısını her zaman iki kere kitlerdi. Sessizlik çıldırtacaktı kızı. Kapıyı içeri doğru itti ardından gecenin bu saatinde dışarıda olma sebebi iki naylon poşeti yerden aldı. Ayakkabılarını çıkarmadan içeri girip kapıyı örttü arkasından. Bundan sonra binanın sessizliği umrunda değildi. Yağmurluğunu asıp ayakkabılarını çıkardı. Islak naylon poşetleri mutfağa götürdü. Lambayı yaktığı gibi tezgahın üzerindeki siyah benekler etrafa kaçışmaya başladı. Aldıklarını tezgahın üzerine bırakıp hole geri döndü. Kapının deliğinden karanlığı izledi. Uzun bir süre.
Mutfağa dönüp poşetleri boşaltmaya başladı. Büyük bir alışveriş yapmamıştı. Sadece bir kaç gün için kahvaltı yapmasını sağlayabilecek kadar. Gözü tezgahın köşesindeki hamamböceğine takıldı. Ensesinden aşağı bir ürperme yayıldı sırtına doğru. Poşetten çıkardıklarını çabukça doldurdu dolaba. Işığı kapatıp mutfağı karanlık köşelere saklananlara terketti. Evde tek bir oda vardı. Kendisi annesinin olduğu zamanlar genelde salonda uyurdu. Ve neredeyse annesinin evde olmadığı gün olmazdı. Salonun bütün duvarı kaplayan penceresini, cama vuran yağmur damlalarını ve gökyüzünü arada sırada aydınlatan yıldırımları izleyerek uykuya dalardı. Çek-yatın minderlerini kaldırıp çarşafını yastığını ve mavi battaniyesini çıkardı. Çarşafını serip yastığını yerleştirdi. Pantolonunun düğmesini ve ardından fermuarını açtı. Zaten bol olan pantolonu kalçasından aşağı düştü serbest kalmasıyla. Kilodunu çekiştirip düzeltti Pantolonunu katlayıp çek-yatın kenarına bıraktı sonra battaniyesine sarılıp kendini çek-yatın üzerine attı. Battaniyesinin uzun, yumuşak tüylerinin tenine dokunuşu hoşuna gidiyordu. Yağmur bütün gün bedenini dövdükten sonra gerçekten rahatlatıyordu onu.
Uykuya dalmadan önce her zamanki gibi derin düşüncelere bıraktı kendini. Bütün gece onundu ne de olsa, her ne kadar gündüzden farkı olmasa da.
Gözlerini açtığında yeni güne yerinden kalkmak istemedi. Battaniyesinin içinde sıcacık olmuştu. Bir kedi gibi huzurlu hissediyordu battaniyesinin içinde. Yüz üstü yatmıştı. Bedenini çekip sırtın üzerine yuvarlandığında bir an için paniğe kapıldı. Kolu uyuşmuştu ve ağırdı. Bu şokla üzerindeki bütün mayışıklık ve uykunun geride bıraktığı sersemlik onu bir anda terketti. Kolunu üzerinden kaldırıp yanına attı. Bir başkasına aitmiş gibi soğuk ve yabancıydı dokunuşu. Parmaklarını açıp kapatarak geçmesini bekledi. Ne de olsa bu ilk kez olmuş değildi ona. Karıncalanarak sinirlerinin yeniden uyanışını beklerken kolunun yanında bir süre yattı kıpırdamadan. Tavanı izledi.
Yataktan çoktan kalkmış ve battaniyesiyle geri kalanları tekrardan katlayıp çek-yatın altına yerleştirmişti. Mutfağa girip ışığı açtı. Siyah benekler mutfağı ona bırakıp köşelerine çekilene kadar bekledi eşiğin önünde. Annesi henüz uyanmamıştı demek ki erken kalkmayı başarmıştı. Dolabın kapağını açıp yumurta, peynir ve salam çıkardı. Yeşilliklerin arasından maydanoz, domates, biber ve taze soğan çıkardı. Annesi ve Hikari yeşillik severdi. Musluktan su doldurup bir tencerede yumurtaları haşlanmaya bıraktı. Hızlı adımlarla tuvalete yürüdü. Aynada kendine baktı. Saçları yağlanmıştı. Duş almak istedi ama ocakta bıraktığı yumurtaları hatırladı. Neyse ki bu gün için bir planı yoktu. Yüzünü ve ellerini yıkadı. Gözü bu sefer diş fırçasına takıldı ama musluğu kapatıp mutfağa döndü. Sebzeleri yıkadı hızlıca, yumurtaları koyduğu tencereyi kontrol etti henüz kaynamaya başlamamıştı. Yeşilliklerle sebzeleri doğramaya başladı. güzel bir salata her zaman için en sevdiği kahvaltı olmuştu. Doğradığı sebzeleri ve yeşillikleri bir kaba boşalttı üzerine tuz ve yağ ekleyip karıştırdı. Yumurtalar haşlanınca salam ve peynirle beraber küp küp doğrayıp kaba attı. Artık koca bir kase yetenek vardı önünde. Salonlarına geçip küçük yer masasının üzerine bıraktı. İki tabak ve çatal koydu. Bir sürahiye süt doldurup bardaklarla beraber masaya bıraktı. Artık annesini uyandırma vakti gelmişti.
Annesi ile iyi anlaşırlardı ama fazla muhabbet etmezlerdi. Karşılıklı oturup tek kelime konuşmadan kahvaltılarını bitirdiler. Ardından onu yolculadıktan sonra sofrayı kaldırdı. Ellerini yıkamak için tuvalete gittiğinde duş alması gerektiğini hatırladı. Aynaya bakarak tişörtünü çıkardı. İşte o garip şey yine olmuştu. Hikari güzel bir kız olduğunu biliyordu ama ne zaman aynada kendiyle karşı karşıya kalsa aklına bazı şeyler takılıyordu. Bunlar sapıkça veya narsist düşünceler değildi. Sadece düşünmeye başlıyordu. Üzerindeki tek giysi parçası olan kilodunu da çıkardı.
Diş fırçasını macuna bulayıp ağzına tıkıştırdı. Duşa kafasını sokup suyu açtı. Isınana kadar klozetin üstünde dişlerini fırçaladı. Fırçasını duşa sokup temizledi sonra diş fırçalarını ve macunları koydukları bardağa yerleştirdi. Teni buz gibi olmuştu, sıcak suyun buharı yavaş yavaş duştan tuvaletin geri kalanına doğru yükseliyordu. Önce elini uzattı suya. Fazla sıcak değildi. Ardından içeri girdi.
Saçını iki kere yıkadı. İyice temizlendiğinden emin olmak için. Duştan çıktıktan sonra yerler ıslanmasın diye her zaman bir havlu dururdu. Üstüne çıktı ve uzanıp askıdan bornozunu aldı. Bornozunu giyip kafasına küçük bir ülke genişliğindeki havlusunu attı. Salona geçip çek-yatın üzerine oturdu. Yağmura karşı saçlarını kurulamaya başladı...
