Hokori Saeko

İsim: Hokori Saeko
Yaş: 20
Cinsiyet: Bayan
Boy: 1.72
Kilo: 58
Köy: Amegakure
Element: Fuuton
Seviye: C-Rank
Rütbe: Chuunin
Görünüm: İpeksi, beline kadar inen kömür karası saçları, önden de kakül olarak neredeyse iki gözünün arasına kadar iner. Dümdüz saçlarının arasından kalın, bir o kadar siyah kaşları göze daima çarpar. Kaşları genellikle çatıktır ki, artık görünümünün bir parçası haline gelmiştir. Sürekli dik durur, bazen... Burnu havadadır hatta. Genellikle beyaz veya siyah giyinir. Giysi aşığı olduğundan değil, gelenekleri itibarı ile klanındaki kadınların her türlü düzgün görünmeleri gerek gördüğünden, giyimine bir raddeye kadar özen gösterir. Genellikle çok şatafatlı olmayan, düz elbiseler ya da desensiz kimonolar tercihidir. Elbisesi dizinin üstüne kadar iner, genellikle kolları uzundur ve eldiven takmayı kesinlikle eksik etmez. Bazen dövüşlerinde ya da çalışmalarında eldivenini çıkarır, gerek kalmadığı sürece ellemeyi sevmez. Chuunin formasını çok çirkin bulduğundan, formayı giymeyi reddeder, yüksek bir rütbesinden emir gelmediği sürece, forması da evinin bir köşesinde yatar.
Kişilik: Gurur, sadece Saeko' nun değil, bütün ailesinin de göbek adıdır. Aile geleneklerine inanılmaz bağımlı bir insan olan genç kadın, aile ismine toz kondurmayan, gerekirse aile geleneklerine karşı gelmektense işkence görürüm diyen, inanılmaz inatçı bir o kadar da sinir bozucu bir karaktere sahiptir. Ailesinin bazı üyeleri gibi boşboğaz değildir, az ve öz konuşmayı sever, fakat gerekirse uzun nutuklar vermektende çekinmez. Her zaman Saeko haklıdır diye bir durum yoktur, fakat genellikle Saeko haklıdır. İnsanları zorlamaktansa, bazı şeyleri yalnız yapmayı tercih eder. Mantıklıdır, tek başına aslana saldırmaz, fakat aile gelenekleri ona bunu söylerse, bunu da çekinmeden yapar. İğneli bir üslubu vardır, bazen iltifat etmek istese bile sert mizaçı yüzünden yanlış anlaşılabilir. Kendini insanlardan üstün görmez, fakat ailesini, muhteşem klanını, geleneklerini, diğerlerinden doğal olarak üstün görür.
Özgeçmiş:
Evine yeni gelen kız, sessizce baldırlarına kadar çıkan çizmelerini çözüp çıkardı. Küçük evi, bir oda bir salondu yalnızca, inanılmaz düzenliydi, aynı büyük aile evi gibi. Chuunin olduğundan beri bu evde kalması kararlaştırılmıştı, kendi ayakları üstünde durabildiğini göstermeliydi, malum, babasından ekstra bir şey istemenin, üç kuşak sonra ailedeki yeni ve tek kunoichi olmak istemenin bir bedeli olmalıydı. Sadece pazar günleri eski evine gitme izni vardı, biri oradan onu çağırmadığı sürece.
Görevden yeni dönmüştü. Biraz terliydi. Çizmelerini es geçip, uzun saçlarını düzeltti parmaklarıyla, eteğini de, malum, düzenli olmak, kadın olmanın hakkını vermekte aile geleneklerinden biriydi. Üstündeki elbiseyi sık sık giyerdi, hem rahattı, hem de annesinin onaylamayacağı kadar absürd de değildi. Dizinin hemen üstünde hareket etmesi kolay fakat çok geniş olmayan eteği, uzun kollu tüm elbisesi gibi beyazdı, mavi çizgilerle süslenmiş. Mavi, ondan iki yaş küçük erkek kardeşinin en sevdiği renkti.
Mutfağa ilerlemeden önce yana doğru eğdi bedenini yavaşça. Hafif bir kıtırdama sesi geldi belinden. Arada kendini böyle açmak iyi geliyordu. Ailesinin genetik özelliklerinden biri olmalıydı bu, ince belli olmak. Hoş, küçükken hizmetlilerinin ve annesinin, düzgün ve sıkı giyimine karşı olan tutumunun sonucuda olabilirdi bu. Annesinin hizmetlilere yağdırdığı mini emirler hala çınlıyordu kulağında. "Kemeri gevşek duruyor, biraz daha sıkın!"
Mutfağının tezgahının üstünde kalmış tek şekerlemeyi kavradı uzun ince parmaklarıyla. Banyoya doğru yol aldı, ağzı tatlanırken. Suyu açıp dolmasını beklerken girdiğinden beri koruduğu aynı sessizlikte soyunmaya başladı. Önce beline bağlı katanasını çıkardı, yakınındaki duvara sessizce dayadı. Kendisi almıştı. Bir kaç sene olmuştu. Evde, her doğan çocuk yaşına geldiğinde eline bir tahta kılıç tutuşturulurdu, ardından sonu gelmeyen kendou seansları için sürekli dojo yolunu tutardı çocuklar, iki, üç günde bir. Bazı haftalar, her gün. Kendou, geleneğin bir parçasıydı. Ama liderlik vasfını taşıyan en büyük kız olarak babasından bencil bir isteği olmuştu. Kendoudan önce iaido öğrenmek istediğini söylemişti. Babası tek şartla kabul etmişti. Eğer kendou ustası olmadan ölürse, onu kendi isimleri altında gömmeyecekti. Kızı olamazdı. Yine de böyle bir isteğin kabul görmesi büyük bir olaydı evde.
Saçını tutan beyaz tokalarına götürdü elini. Kakülleri görmesine engel olmuyordu, fakat mavi gözlerinin yanında inen saçları bir şey ile tutturmadan da olmuyordu. Mavi gözler, annesi hep ikisinin en çok gözlerinin benzediğini söylerdi. Halbuki ikisi de birbirinin tıpa tıp aynısıydı, ikizi, ondan sadece biraz daha zayıftı. Doğuştan gelen bir şeydi, sürekli hastalıklıydı o kız. Küçükken çok yakındılar belki, fakat daha sonra biraz açılmıştı araları.
Tokalarını bıraktıktan sonra eldivenlerini çıkardı. Evet, eldivenlerini daha yeni çıkarıyordu. Bunlar büyükannesinin ona tek hediyesiydi, eskiden kalma falan değildi, sadece basit bir hediyeydi. Fakat onu şimdiden çok farklı şekillerde kullanmıştı. Öyle sıcak tutan bir şey falan değildi, bütün elini çok düzgün sarıyordu çünkü. Onu bir kaç kere çıkarma sureti ile kullanmıştı, birini ellemek istemiyorsanız, eldivenle yüzüne vurmak gibisi yoktu nasılsa. Yeterince küçük düşürücüydü, etkiliydi, ayrıca hızından da memnundu. Neyse ki çok çıkarmasına gerek kalmıyordu.
Eldivenleri de bir kenara bıraktıktan sonra eğilip eteğinin uçlarından tuttu. Bir celsede bütün elbisesini vücudundan çekip çıkardı. Düzgün, ince ve uzun vücudunda sadece beyaz, sade sütyeni ile aynı renkteki külodu kalmıştı. Çırılçıplak kalana kadar iyice soyundu, çıkardıklarını boş sepete tıktı sessizce. Suya göz attı. Hala dolmamıştı. Elini, etrafındakilere göre büyük sayılabilecek göğüslerinin arasına götürdü. Aslında, iki göğsününde hem altına hem de üstüne doğru uzayan, tam göğsünün ortasında birleşen çarpı işaretindeki yara izine götürdü. Yirmi senelik hayatı boyunca bol bol yara almıştı, fakat on yaşında aldığı bu yara, vücudundan asla silinmeyecek tek yaraydı. Belki ailesinin, büyüyen ailesinin başına geçmeye oynuyordu, fakat geçmişi o kadar da temiz değildi. Hayır düşünüldüğü gibi değil. Sadece annesine bir çocuk sevdiğini söylemişti.
"Hayır evlenmeyeceğim onunla."
Annesi onu dövdürtmüştü. Önce hizmetçilere. Sonra kendisi. Öyle basit bir şeyde değildi. Kolları, bacakları, her yeri çizik ve morluk içinde kalmıştı. Sıkıntı, aile geleneklerini katı bir şekilde öğrenmesi gereken ikiz kardeşi olmuştu. Onun gibi on yaşında olan kızın, içten içe aslında bir sadist büyüttüğünü öğrenmişti. Annesi ilk defa ikizinin eline bir tantou vermişti.
Ve ikizi, iki göğsünün arasından yarmıştı onu.
Yeni yeni dövüşmeye başlayan kızın, iyileşene kadar dojoya girmesi yasaklanmıştı. İkizini, ya da ailesini suçlamıyordu. Hata ondaydı, cezasını çekmişti.
Gelenek her şey demekti.
Amaç: Ailesi belki köklüydü, bilinirdi, saygı duyulurdu, fakat aile, yerinden memnundu. Klan olma ihtiyaçları, daha da büyüme ihtiyaçları ya da politikaya dönemeyecekleri bir şekilde girme gibi emelleri hiç olmamıştı. Aileden çıkan politikacılar, daha çok saygı duyulan büyükler tadındaydı. Ama Saeko' nun fikri biraz farklıydı. Saeko, ailesinin yeterince bilindiğini düşünmüyordu. Büyütmek değildi belki amacı, klan oluşturmak değild, fakat yönetimde ailesinin yer almasının hakları olduğunu düşünüyordu. Yapacaktı bunu. Politikaya karışması gerkese bile, bir ulus bir gün ailesinin karşısına çıkıp selam verecekti.
Profil:
Güç: 8
Çeviklik: 5
Kondisyon: 4
Potansiyel: 2
Varlık: 5
Zeka: 3
Yaş: 20
Cinsiyet: Bayan
Boy: 1.72
Kilo: 58
Köy: Amegakure
Element: Fuuton
Seviye: C-Rank
Rütbe: Chuunin
Görünüm: İpeksi, beline kadar inen kömür karası saçları, önden de kakül olarak neredeyse iki gözünün arasına kadar iner. Dümdüz saçlarının arasından kalın, bir o kadar siyah kaşları göze daima çarpar. Kaşları genellikle çatıktır ki, artık görünümünün bir parçası haline gelmiştir. Sürekli dik durur, bazen... Burnu havadadır hatta. Genellikle beyaz veya siyah giyinir. Giysi aşığı olduğundan değil, gelenekleri itibarı ile klanındaki kadınların her türlü düzgün görünmeleri gerek gördüğünden, giyimine bir raddeye kadar özen gösterir. Genellikle çok şatafatlı olmayan, düz elbiseler ya da desensiz kimonolar tercihidir. Elbisesi dizinin üstüne kadar iner, genellikle kolları uzundur ve eldiven takmayı kesinlikle eksik etmez. Bazen dövüşlerinde ya da çalışmalarında eldivenini çıkarır, gerek kalmadığı sürece ellemeyi sevmez. Chuunin formasını çok çirkin bulduğundan, formayı giymeyi reddeder, yüksek bir rütbesinden emir gelmediği sürece, forması da evinin bir köşesinde yatar.
Kişilik: Gurur, sadece Saeko' nun değil, bütün ailesinin de göbek adıdır. Aile geleneklerine inanılmaz bağımlı bir insan olan genç kadın, aile ismine toz kondurmayan, gerekirse aile geleneklerine karşı gelmektense işkence görürüm diyen, inanılmaz inatçı bir o kadar da sinir bozucu bir karaktere sahiptir. Ailesinin bazı üyeleri gibi boşboğaz değildir, az ve öz konuşmayı sever, fakat gerekirse uzun nutuklar vermektende çekinmez. Her zaman Saeko haklıdır diye bir durum yoktur, fakat genellikle Saeko haklıdır. İnsanları zorlamaktansa, bazı şeyleri yalnız yapmayı tercih eder. Mantıklıdır, tek başına aslana saldırmaz, fakat aile gelenekleri ona bunu söylerse, bunu da çekinmeden yapar. İğneli bir üslubu vardır, bazen iltifat etmek istese bile sert mizaçı yüzünden yanlış anlaşılabilir. Kendini insanlardan üstün görmez, fakat ailesini, muhteşem klanını, geleneklerini, diğerlerinden doğal olarak üstün görür.
Özgeçmiş:
Evine yeni gelen kız, sessizce baldırlarına kadar çıkan çizmelerini çözüp çıkardı. Küçük evi, bir oda bir salondu yalnızca, inanılmaz düzenliydi, aynı büyük aile evi gibi. Chuunin olduğundan beri bu evde kalması kararlaştırılmıştı, kendi ayakları üstünde durabildiğini göstermeliydi, malum, babasından ekstra bir şey istemenin, üç kuşak sonra ailedeki yeni ve tek kunoichi olmak istemenin bir bedeli olmalıydı. Sadece pazar günleri eski evine gitme izni vardı, biri oradan onu çağırmadığı sürece.
Görevden yeni dönmüştü. Biraz terliydi. Çizmelerini es geçip, uzun saçlarını düzeltti parmaklarıyla, eteğini de, malum, düzenli olmak, kadın olmanın hakkını vermekte aile geleneklerinden biriydi. Üstündeki elbiseyi sık sık giyerdi, hem rahattı, hem de annesinin onaylamayacağı kadar absürd de değildi. Dizinin hemen üstünde hareket etmesi kolay fakat çok geniş olmayan eteği, uzun kollu tüm elbisesi gibi beyazdı, mavi çizgilerle süslenmiş. Mavi, ondan iki yaş küçük erkek kardeşinin en sevdiği renkti.
Mutfağa ilerlemeden önce yana doğru eğdi bedenini yavaşça. Hafif bir kıtırdama sesi geldi belinden. Arada kendini böyle açmak iyi geliyordu. Ailesinin genetik özelliklerinden biri olmalıydı bu, ince belli olmak. Hoş, küçükken hizmetlilerinin ve annesinin, düzgün ve sıkı giyimine karşı olan tutumunun sonucuda olabilirdi bu. Annesinin hizmetlilere yağdırdığı mini emirler hala çınlıyordu kulağında. "Kemeri gevşek duruyor, biraz daha sıkın!"
Mutfağının tezgahının üstünde kalmış tek şekerlemeyi kavradı uzun ince parmaklarıyla. Banyoya doğru yol aldı, ağzı tatlanırken. Suyu açıp dolmasını beklerken girdiğinden beri koruduğu aynı sessizlikte soyunmaya başladı. Önce beline bağlı katanasını çıkardı, yakınındaki duvara sessizce dayadı. Kendisi almıştı. Bir kaç sene olmuştu. Evde, her doğan çocuk yaşına geldiğinde eline bir tahta kılıç tutuşturulurdu, ardından sonu gelmeyen kendou seansları için sürekli dojo yolunu tutardı çocuklar, iki, üç günde bir. Bazı haftalar, her gün. Kendou, geleneğin bir parçasıydı. Ama liderlik vasfını taşıyan en büyük kız olarak babasından bencil bir isteği olmuştu. Kendoudan önce iaido öğrenmek istediğini söylemişti. Babası tek şartla kabul etmişti. Eğer kendou ustası olmadan ölürse, onu kendi isimleri altında gömmeyecekti. Kızı olamazdı. Yine de böyle bir isteğin kabul görmesi büyük bir olaydı evde.
Saçını tutan beyaz tokalarına götürdü elini. Kakülleri görmesine engel olmuyordu, fakat mavi gözlerinin yanında inen saçları bir şey ile tutturmadan da olmuyordu. Mavi gözler, annesi hep ikisinin en çok gözlerinin benzediğini söylerdi. Halbuki ikisi de birbirinin tıpa tıp aynısıydı, ikizi, ondan sadece biraz daha zayıftı. Doğuştan gelen bir şeydi, sürekli hastalıklıydı o kız. Küçükken çok yakındılar belki, fakat daha sonra biraz açılmıştı araları.
Tokalarını bıraktıktan sonra eldivenlerini çıkardı. Evet, eldivenlerini daha yeni çıkarıyordu. Bunlar büyükannesinin ona tek hediyesiydi, eskiden kalma falan değildi, sadece basit bir hediyeydi. Fakat onu şimdiden çok farklı şekillerde kullanmıştı. Öyle sıcak tutan bir şey falan değildi, bütün elini çok düzgün sarıyordu çünkü. Onu bir kaç kere çıkarma sureti ile kullanmıştı, birini ellemek istemiyorsanız, eldivenle yüzüne vurmak gibisi yoktu nasılsa. Yeterince küçük düşürücüydü, etkiliydi, ayrıca hızından da memnundu. Neyse ki çok çıkarmasına gerek kalmıyordu.
Eldivenleri de bir kenara bıraktıktan sonra eğilip eteğinin uçlarından tuttu. Bir celsede bütün elbisesini vücudundan çekip çıkardı. Düzgün, ince ve uzun vücudunda sadece beyaz, sade sütyeni ile aynı renkteki külodu kalmıştı. Çırılçıplak kalana kadar iyice soyundu, çıkardıklarını boş sepete tıktı sessizce. Suya göz attı. Hala dolmamıştı. Elini, etrafındakilere göre büyük sayılabilecek göğüslerinin arasına götürdü. Aslında, iki göğsününde hem altına hem de üstüne doğru uzayan, tam göğsünün ortasında birleşen çarpı işaretindeki yara izine götürdü. Yirmi senelik hayatı boyunca bol bol yara almıştı, fakat on yaşında aldığı bu yara, vücudundan asla silinmeyecek tek yaraydı. Belki ailesinin, büyüyen ailesinin başına geçmeye oynuyordu, fakat geçmişi o kadar da temiz değildi. Hayır düşünüldüğü gibi değil. Sadece annesine bir çocuk sevdiğini söylemişti.
"Hayır evlenmeyeceğim onunla."
Annesi onu dövdürtmüştü. Önce hizmetçilere. Sonra kendisi. Öyle basit bir şeyde değildi. Kolları, bacakları, her yeri çizik ve morluk içinde kalmıştı. Sıkıntı, aile geleneklerini katı bir şekilde öğrenmesi gereken ikiz kardeşi olmuştu. Onun gibi on yaşında olan kızın, içten içe aslında bir sadist büyüttüğünü öğrenmişti. Annesi ilk defa ikizinin eline bir tantou vermişti.
Ve ikizi, iki göğsünün arasından yarmıştı onu.
Yeni yeni dövüşmeye başlayan kızın, iyileşene kadar dojoya girmesi yasaklanmıştı. İkizini, ya da ailesini suçlamıyordu. Hata ondaydı, cezasını çekmişti.
Gelenek her şey demekti.
Amaç: Ailesi belki köklüydü, bilinirdi, saygı duyulurdu, fakat aile, yerinden memnundu. Klan olma ihtiyaçları, daha da büyüme ihtiyaçları ya da politikaya dönemeyecekleri bir şekilde girme gibi emelleri hiç olmamıştı. Aileden çıkan politikacılar, daha çok saygı duyulan büyükler tadındaydı. Ama Saeko' nun fikri biraz farklıydı. Saeko, ailesinin yeterince bilindiğini düşünmüyordu. Büyütmek değildi belki amacı, klan oluşturmak değild, fakat yönetimde ailesinin yer almasının hakları olduğunu düşünüyordu. Yapacaktı bunu. Politikaya karışması gerkese bile, bir ulus bir gün ailesinin karşısına çıkıp selam verecekti.
Profil:
Güç: 8
Çeviklik: 5
Kondisyon: 4
Potansiyel: 2
Varlık: 5
Zeka: 3